
Kitabın başlığını "Zamanın Nihayetindeki Şehir" diye mı Türkçeye çevirmeli bilmiyorum. "Zamanın Sonundaki Şehir" sanki tam yansıtmıyor ingilizce başlığı. İngilizcedeki End of Time'in bir ağırlığı var, Zamanın Sonu cılız kalkıyor. Sanki "zamanın sonu geldi hadi artık yatalim" der gibi.
Greg Bear'le tanışalı on sene oluyor nerdeyse. "Eon" ve "Eternity" ondan sonra "The Forge of God". Destan gibi romanlardı her biri. Bilim kurgunun en iyi örnekleri arasında bana göre. Greg Bear çok uretken bir yazar ama kalite hepsinde ayni degil. Diğer kitaplarından bazıları biraz harcıalem geldi bana. Hatta Quantico adlı kitabını okuyup bitiremedim bile. Sıkıldım.
Bu yüzden "City at the End of Time" ( kitabını geçen hafta Borders'da görünce biraz tereddüt ettim almadan önce. İyi ki almışım. Greg Bear'in ilk okuduğum kitapları ayarında sanki. Büyük ve cüretkar bir vizyonu var.
Kitap şimdiki zaman ile "Zamanın Nihayeti" arasında geçiyor. Şimdiki zamanda geçen bölümler "On Sıfır" diye işaretlenmiş (10,000,000,000 ya da 10 milyar), "Zamanın Nihayeti" de "On Dört Sıfır" yanı 100 trilyon sene sonra. Zamanın sonunda, kaosun karşısında bir tek kente sıkışmış insanlık. Günümüzdeki Seattle kentinde Ginny diye bir kız ve Jack diye bir adam rüyalarında bu kenti ve o kentte yaşayan Tialba ve Jebrassy'i görüyorlar. Aynı şekilde Tialba rüyalarında Ginny'i, Jebrassy de Jack'i görüyor. Sanki quantum entanglement gibi bu elemanların hayatları birbirine bağlanmış aralarında yüz trilyon sene olmasına rağmen.
Başka karakterler de var tabii. Her bölüm başka bir karakterin görüş açısından yazılmış. Zamanımızda geçen bölümleri okumak bana daha çok zevk verdi sanırım. Gelecek dünyasınin, özellikle kaosun anlatıldığı bölümleri hayal etmek çok zor. Bence kaos (ya da kitaptaki ismi ile typhon) ün etkileri ve yarattıkları manzaralar daha iyi tasvir edilebilirdi. Bir kaç paragraftan sonra kaos manzaralarının hepsi birbirine karışıyor bulamaç oluyor.
Karakterler de biraz sığdı. Gerçi bilim kurgu romanlarında bu yaygın bir durum. "Büyük fikir"leri geliştirmekten, karakterlere derinlik vermeye fırsat kalmıyor. Gözümde en iyi canlandırabildiğim karakter, 19. yüzyılın İngilteresinden gelen (bazı karakterler uzun ömürlü) Max Glaucous. Sanki bir Charles Dickens kitabından fırlamış çıkmış, mesela Oliver Twist'in yetimhanesinin müdürü sanki.
Kitap daha kısa da olabilirdi. Bazı yerlerinde, özellikle kaos tarlaları içinde seferde iken biraz zorlanıyor insan okumakta çünkü manzarayı tasavvur etmek zor oluyor. Ama öte yandan da, 100 trilyon senelik bir tarihin incecik bir kitaba sığmasını beklemek olmaz herhalde.
Kitaptaki "vizyon" o kadar büyük ki, bu kusurları affediyor insan okurken. Daha fazla anlatıp da sizin okuma zevkinizi bozmayayım.
"Eon" ya da "Eternity"i sevmişseniz, hemen bu kitabı da alın okuyun. Yok eğer Greg Bear'dan hiç bir kitap okumamışsanız, o zaman belki "Eon" la başlamak daha uygun olur derim.