Sabah saat 8 de ise başlıyoruz (ben beş on dakika geç
geliyorum assansör kalabalığında kurtarmak için). Öğle yemeği paydosu saat 12 de. Bina kalabalik, uc tane asansor yetmiyor. Tam 12 de çıkarsak, aşağıya inmek için
asansör bulmak mümkün olmuyor. Aşağı
katlardaki insanlar daha asansör yukarıya çıkarken dolduruyorlar, bizim kata
gelince yer kalmamış oluyor. Çocuklara
sordum bu asansörleri niçin farklı katlara tahsis etmemişler diye. Mesela ilk iki asansör 1-15 inci katlara,
üçüncü asansör 15-25 inci katlara. Benim aklıma gelen, onların da aklına gelmiş
tabii. Teklif etmişler, ama bir sonuç
alamamışlar. Bina idarecileri çok
kızmış, eski köye yeni adet mi getireceksiniz diye. Ben de onlara işten kaytarmayı öğrettim. Bizim takım, beşimiz hep beraber, herkesten
beş dakika önce çıkıyoruz, asansör beklemiyoruz. Diğer çalışanları gözlüyorum acaba benim
kaytarmam kötü bir emsal olarak dalga dalga yayılıp binanın yeni normu haline
gelecek mi diye.
Yemeği 50 metre ilerideki kafetaryada yiyoruz. Sonra saat 2
ye kadar öğle paydosu. Evi yakın olanı
zaten evine gitmiş oluyor. Burada
kalanlar da ya dışarıda dolaşıyor ya da masaya kafasını koyup uyuyor. Kimilerinin portatif yatakları var, onu kurup
mışıl mışıl uyuyorlar, telefonları saat 2 de uyandırana dek. Ben Beijing’de geçirdiğimiz hafta sonu
notlarına devam edeyim. Bu gün daha çok
Çin Seddinden bahsedeceğim.
Teorik olarak, Çin seddine rehbersiz kendi başımıza otobüse
binip de gidebilirdik tabii. Ama otobüse
nereden binilir, hangi otobüse ne zaman binilir, bilet nerden alınır, geriye
dönüş nasıl olur gibi sorunları lisan bilmeden çözmek zor olduğu için, özel bir
rehberle gitmeye karar verdik.
Luoyang’tan tavsiye edilen bir firma ile e-mail üzerinden haberleşerek
rezervasyonumuzu yaptık. İki kişiyi Çin
seddine götürüp gezdirip getirme, dönerken görmek istediğimiz başka bir yere de
uğrayarak dönmenin maliyeti 1200 Yuan (takriben 500 TL).
Cumartesi sabahı sat 8:30 da rehber ve araba geldi. Araba yeni model bir Audi (Çin imalatı),
kendi şoförü ile geliyor. Rehber şoförün
yanına oturdu, biz de arkaya oturduk, yola çıktık. Çin Seddine bir kaç yerden
çıkılabiliyor. Meraklıları için,
aşağıdaki haritayı bir web sayfasından indirdim.
Ben
iki kere gitmiştim daha önce ama başkaları organize etmişti ve nereye gittik,
nasıl gittik, hiç dikkat etmemiştim. O
yüzden rehber “JuyongGuan” noktasını tavsiye edince itiraz etmedik. Daha sonra bu bloğu hazırlarken öğrendim, en
popular yer “Badaling” mis ama çok kalabalık oluyormuş. Gerçi bizim gittiğimiz yer de, Juyongguan da,
kalabalıktı ama sanki bana daha önce gittiğim yer kadar kalabalık değilmiş gibi
geldi. O yüzden, JuyongGuan noktasını
tavsiye ederim ileride siz de giderseniz.
Arkamızdaki beyaz taşta, “Great Men Climb Great Wall”, ya da
Türkçesiyle “Büyük Duvara Büyük Adamlar Tırmanır” yazıyormuş. Mao demiş zamanında. Meliz ve ben de o gün o arkada gördüğünüz
tepelere tırmandık, yani ikimiz de “büyük adam” olduk günün sonunda.
Aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi, bir sürü
büyük adam vardı o gün duvarın üzerinde.
Bu fotoğrafta rahat gözüküyor ama daralan yerlerde sıkışıklık
oluyordu. Çok miktarda ecnebi turist
vardı. Ertesi gün gideceğimiz Yasak
Şehir’deki kalabalığın nerde ise yüzde seksenini oluşturacak olan Çinli
emekliler turları burda gözuma çarpmadı.
Çin seddine inip çıkmak herhalde cazip gelmiyor ihtiyarlara - biz genciz
ya bizi duvar muvar ırgalamıyor :).
Yukarıdaki
ara kulelerinden biri işte böyle. Her
kulede, o zamanki şartlarda, bir manga askerin yatıp kalacağı kadar yer
var. Bu pencereleri niçin bu kadar
kocaman yapmışlar bilmiyorum. Genellikle
muhafız kulelerinde, pencereler küçük olur.
Her resimde böyle pişmiş kelle gibi sırıtarak çıkmamın
sorumlusu sevgili karıcığım, Meliz.
Fotoğrafı o çekiyor, her seferinde de, “gülüver lütfen, gülünce daha
güzel çıkıyor” diyor. Ben de kendimi
gülmeye zorluyorum yukarıdaki resimde görüldüğü gibi.
Aşağıda kendisini görüyorsunuz. “Artık yeter, dönelim desem” mi der gibi bir
poz vermiş. Ama hakkını yemeyeyim ondan
sonra asker asker çıktı merdivenleri.
Yukarılara çıktıkça, kalabalık azalıyor, hareket daha kolaylaşıyor. Öyle böyle sonuna kadar çıktık. Yolda, kamerayı çantasından çıkarmaya üşendiğim için, telefonla çekmeye çalıştığım, onu da beceremediğimi aşağıya inince farkettiğim bir lebvha vardı. Fotoğrafı olmadığı için, ben kendim tarif edeceğim:
Cronulla,
Sydney yakınında bir sahil semti, sahile uçurumlardan inilen. Rugbi kulüpleri de meşhur. “Cronulla Originals” sanırım o kulübün para
kazanmak için imal ettiği bir ürün olduğunu gösteriyor. Herhalde, Çin seddinde gördüğüm (ve
yukarıda benzerini yaratmaya çalıştığım) tabela Cronulla’dan bir grupla gelmişti. Daha önce Çin Seddini görmüş bir Cronulla
fanatiği olması lazım. İkinci sefer
gitmeye hazırlanırken, yanında bir tane levhayı götürmüş olması lazım. Yoksa, yanımda bir kaç tane levha olsun, ne
olur ne olmaz müsait yerlere aşarım diyeceğini sanmıyorum hiç kimsenin – velev
ki Cronulla taraftarı bile olsa.
1999 senesinde, hükümet 1000 çifti, bu üzerinde olduğumuz
JuyongGuan geçitinde evlendirmiş, “Millenyum Düğünleri” diye geçiyor
kayıtlarda. O çiftlerin her biri,
evlilik günlerini duvara bir kilit aşarak simgelemişler, hani “bu kilit de
bizim evliliğimiz gibi, ebediyen sürecek” dercesine. O zamandan beri adetmiş, yeni evlenen çiftler
buraya asarlarmış birbirlerine bağlayan kilitleri.
Benim gibi romantic bir koca böyle bir fırsatı
kesinlikle kaçırmaz. Karıcığım rehber
ile bir şey konuşurken, ben de gittim bir kilit aldım, üzerine ismimizi ve o
gün tarihini yazdırdım.
sonra
da Meliz’le birlikte aşağıda görüldüğü gibi duvara astık.
Dönüşte,
rehberimiz bizi “Jade” (yeşim taşı) işleyen bir fabrikaya götürdü. Çok muhteşem işlenmiş şeyler vardı ama bizim
meraklı olduğumuz bir şey değildi. Orda
fazla vakit geçirmedik. Resim de çekmemişim.
Google resimlerinden kopyaladığım aşağıdaki resimler gibi şeyler vardı.
Yeşim
taşı fabrikasından sonra, bir de ipek imalathanesine gittik. Bildiğiniz gibi, ipek böceği ve ipek üretimi
Çin’de icat edilmiş vakti zamanında. Bu
fabrika ilgimizi çekti. Aşağıda, ipek
ipliği üreten bir tezgah görüyorsunuz O
ipliklerin her biri, aşağıda bir kozadan geliyor. Kozayi, bir yün topu gibi etrafına sararmış
ipek böceği. Burda da o topu gerisin
geri açıyor makine, iplik üretmek için.
Aşağıda daha yakından çekmişim. Suyun içindeki kozaları da görürsünüz dikkatle bakarsınız. Makaraya sarılan ipek iplikler gayet kuvvetli, elinizle çekseniz de kopmuyor. Makine sarmaya devam ediyor. Resimi döndürdüm sanıyorum ama dosya değişmemiş. Bakarken saat yönünde kafanızda çevirip bakın.
Bazen, iki tane böcek bir koza yaparlarmış kendilerine. O kozayi açmak yukarıdaki makine ile mümkün
olmuyor tabii çünkü iki tane sargi birbirinin içine girift bir şekilde girmiş
oluyor. O kozaları, iplik değil,
doğrudan ipek yorgan falan yapımında kullanırlarmış.
İşte aşağıda bir işçi açıyor bir kozanın ipeğini.
Ondan sonra üstüste böyle kasnaklara geriliyor:
En
sonunda da onlar da tabaka tabaka birleştirilip, yorgan oluyor:
Biz bir yorgan, üç tane de yastık aldık, içi ipek pamukları
ile doldurulmuş. Avustralya parası ile
370 dolar, Türk parası ile 700 lira falan tuttu. Onları vakum ile paketlediler, bir torbaya
koydular. Luoyang’da döndüğümüzde boş
bavullardan birinin içine yerleştirdik, Hazirana kadar herhalde vakum azalır,
yorgan ve yastıklar bavulun içine genişler.
Bir bavul daha almak zorunda kalırız o ipek yorganlar için.
Otele dönerken “Hangzhou Pazarı” na gittik. Luoyang’daki Amerikalı mühendisin karısı
söylemişti, “mutlaka gidin” diye. Bizim
Mahmutpaşa’nın kötü bir kopyası idi.
Çakma marka kıyafet çanta almak için gidilecek bir yer belki ama bizim
ilgimizi çekmedi. Tavsiye etmem. İçinde Çinli’den çok yabancının olduğu bir
yerdi.
Akşam, Pekin Ördeğini çok güzel yaptığını bildiğimiz bir
lokantaya (Quanjude Beijing Roast Duck) gittik. İşte aşağıda, bizim
ördeği garson dilimlerken:
O dilimleri sonra yanında gelen ince yufkaların içine taze soğan ve sosla birlikte sarıp afiyetle yedik. Masanın resmini çektim aşağıda.
Şarap şişesinin üzerindeki etiketi okuyabiliyor musunuz
bilmiyorum ama, benim kanaatimce, Çin’de alınacak tek kırmızı şarap: ChangYu. Süpermarketlerden şişesi 40-50 Yuan’a
alabiliyoruz (yani 8-10 Avustralya doları ya da 15-20 TL). İçimi de gayet güzel Bu lokantada tabii şişesine 150 Yuen ödedik
ama o kadar mark-up olur.
Aşağıda ben sabırsızlıkla ördeğin dilimlenip masaya
gelmesini ve yemeğe başlamayı bekliyorum. Bugünlük bu fotoğraflarla
bitireyim. Saat 2:30 oldu zaten, biraz
da çalışalım.
Rulo
yapıp yerken. Garson öğretti bana nasıl
sarılacağını, benim nasıl karman çorman yediğimi görünce. Hem çubukları hem de o küçük porselen kaşığı
kullanmak gerekiyor ama o kadar da zor değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder