8 Nisan 2015 Çarşamba

ÇİN NOTLARI #5 – Çin Seddi

Bu notları yazmak için en uygun zaman, öğle yemeği sonrası oluyor.  Luoyang’daki ofisim, şu gördüğünüz binanın 21. katında.


Sabah saat 8 de ise başlıyoruz (ben beş on dakika geç geliyorum assansör kalabalığında kurtarmak için).  Öğle yemeği paydosu saat 12 de.  Bina kalabalik, uc tane asansor yetmiyor.  Tam 12 de çıkarsak, aşağıya inmek için asansör bulmak mümkün olmuyor.  Aşağı katlardaki insanlar daha asansör yukarıya çıkarken dolduruyorlar, bizim kata gelince yer kalmamış oluyor.  Çocuklara sordum bu asansörleri niçin farklı katlara tahsis etmemişler diye.  Mesela ilk iki asansör 1-15 inci katlara, üçüncü asansör 15-25 inci katlara. Benim aklıma gelen, onların da aklına gelmiş tabii.  Teklif etmişler, ama bir sonuç alamamışlar.  Bina idarecileri çok kızmış, eski köye yeni adet mi getireceksiniz diye.  Ben de onlara işten kaytarmayı öğrettim.  Bizim takım, beşimiz hep beraber, herkesten beş dakika önce çıkıyoruz, asansör beklemiyoruz.  Diğer çalışanları gözlüyorum acaba benim kaytarmam kötü bir emsal olarak dalga dalga yayılıp binanın yeni normu haline gelecek mi diye.
Yemeği 50 metre ilerideki kafetaryada yiyoruz. Sonra saat 2 ye kadar öğle paydosu.  Evi yakın olanı zaten evine gitmiş oluyor.  Burada kalanlar da ya dışarıda dolaşıyor ya da masaya kafasını koyup uyuyor.  Kimilerinin portatif yatakları var, onu kurup mışıl mışıl uyuyorlar, telefonları saat 2 de uyandırana dek.  Ben Beijing’de geçirdiğimiz hafta sonu notlarına devam edeyim.  Bu gün daha çok Çin Seddinden bahsedeceğim.   
Teorik olarak, Çin seddine rehbersiz kendi başımıza otobüse binip de gidebilirdik tabii.  Ama otobüse nereden binilir, hangi otobüse ne zaman binilir, bilet nerden alınır, geriye dönüş nasıl olur gibi sorunları lisan bilmeden çözmek zor olduğu için, özel bir rehberle gitmeye karar verdik.  Luoyang’tan tavsiye edilen bir firma ile e-mail üzerinden haberleşerek rezervasyonumuzu yaptık.  İki kişiyi Çin seddine götürüp gezdirip getirme, dönerken görmek istediğimiz başka bir yere de uğrayarak dönmenin maliyeti 1200 Yuan (takriben 500 TL).

Cumartesi sabahı sat 8:30 da rehber ve araba geldi.  Araba yeni model bir Audi (Çin imalatı), kendi şoförü ile geliyor.  Rehber şoförün yanına oturdu, biz de arkaya oturduk, yola çıktık.  Çin Seddine bir kaç yerden çıkılabiliyor.  Meraklıları için, aşağıdaki haritayı bir web sayfasından indirdim.


Ben iki kere gitmiştim daha önce ama başkaları organize etmişti ve nereye gittik, nasıl gittik, hiç dikkat etmemiştim.  O yüzden rehber “JuyongGuan” noktasını tavsiye edince itiraz etmedik.  Daha sonra bu bloğu hazırlarken öğrendim, en popular yer “Badaling” mis ama çok kalabalık oluyormuş.  Gerçi bizim gittiğimiz yer de, Juyongguan da, kalabalıktı ama sanki bana daha önce gittiğim yer kadar kalabalık değilmiş gibi geldi.  O yüzden, JuyongGuan noktasını tavsiye ederim ileride siz de giderseniz.

Arkamızdaki beyaz taşta, “Great Men Climb Great Wall”, ya da Türkçesiyle “Büyük Duvara Büyük Adamlar Tırmanır” yazıyormuş.  Mao demiş zamanında.  Meliz ve ben de o gün o arkada gördüğünüz tepelere tırmandık, yani ikimiz de “büyük adam” olduk günün sonunda.

Aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi, bir sürü büyük adam vardı o gün duvarın üzerinde.  Bu fotoğrafta rahat gözüküyor ama daralan yerlerde sıkışıklık oluyordu.   Çok miktarda ecnebi turist vardı.  Ertesi gün gideceğimiz Yasak Şehir’deki kalabalığın nerde ise yüzde seksenini oluşturacak olan Çinli emekliler turları burda gözuma çarpmadı.  Çin seddine inip çıkmak herhalde cazip gelmiyor ihtiyarlara - biz genciz ya bizi duvar muvar ırgalamıyor  :).



Yukarıdaki ara kulelerinden biri işte böyle.  Her kulede, o zamanki şartlarda, bir manga askerin yatıp kalacağı kadar yer var.  Bu pencereleri niçin bu kadar kocaman yapmışlar bilmiyorum.  Genellikle muhafız kulelerinde, pencereler küçük olur.


Her resimde böyle pişmiş kelle gibi sırıtarak çıkmamın sorumlusu sevgili karıcığım, Meliz.  Fotoğrafı o çekiyor, her seferinde de, “gülüver lütfen, gülünce daha güzel çıkıyor” diyor.  Ben de kendimi gülmeye zorluyorum yukarıdaki resimde görüldüğü gibi.
Aşağıda kendisini görüyorsunuz.  “Artık yeter, dönelim desem” mi der gibi bir poz vermiş.  Ama hakkını yemeyeyim ondan sonra asker asker çıktı merdivenleri.


Yukarılara çıktıkça, kalabalık azalıyor, hareket daha kolaylaşıyor.  Öyle böyle sonuna kadar çıktık.  Yolda, kamerayı çantasından çıkarmaya üşendiğim için, telefonla çekmeye çalıştığım, onu da beceremediğimi aşağıya inince farkettiğim bir lebvha vardı.  Fotoğrafı olmadığı için, ben kendim tarif edeceğim:

Cronulla, Sydney yakınında bir sahil semti, sahile uçurumlardan inilen.  Rugbi kulüpleri de meşhur.  “Cronulla Originals” sanırım o kulübün para kazanmak için imal ettiği bir ürün olduğunu gösteriyor.    Herhalde, Çin seddinde gördüğüm (ve yukarıda benzerini yaratmaya çalıştığım) tabela Cronulla’dan  bir grupla gelmişti.  Daha önce Çin Seddini görmüş bir Cronulla fanatiği olması lazım.  İkinci sefer gitmeye hazırlanırken, yanında bir tane levhayı götürmüş olması lazım.  Yoksa, yanımda bir kaç tane levha olsun, ne olur ne olmaz müsait yerlere aşarım diyeceğini sanmıyorum hiç kimsenin – velev ki Cronulla taraftarı bile olsa.


1999 senesinde, hükümet 1000 çifti, bu üzerinde olduğumuz JuyongGuan geçitinde evlendirmiş, “Millenyum Düğünleri” diye geçiyor kayıtlarda.  O çiftlerin her biri, evlilik günlerini duvara bir kilit aşarak simgelemişler, hani “bu kilit de bizim evliliğimiz gibi, ebediyen sürecek” dercesine.  O zamandan beri adetmiş, yeni evlenen çiftler buraya asarlarmış birbirlerine bağlayan kilitleri.
Benim gibi romantic bir koca böyle bir fırsatı kesinlikle kaçırmaz.  Karıcığım rehber ile bir şey konuşurken, ben de gittim bir kilit aldım, üzerine ismimizi ve o gün tarihini yazdırdım.


sonra da Meliz’le birlikte aşağıda görüldüğü gibi duvara astık.

Dönüşte, rehberimiz bizi “Jade” (yeşim taşı) işleyen bir fabrikaya götürdü.  Çok muhteşem işlenmiş şeyler vardı ama bizim meraklı olduğumuz bir şey değildi.  Orda fazla vakit geçirmedik. Resim de çekmemişim.  Google resimlerinden kopyaladığım aşağıdaki resimler gibi şeyler vardı.


Yeşim taşı fabrikasından sonra, bir de ipek imalathanesine gittik.  Bildiğiniz gibi, ipek böceği ve ipek üretimi Çin’de icat edilmiş vakti zamanında.  Bu fabrika ilgimizi çekti.  Aşağıda, ipek ipliği üreten bir tezgah görüyorsunuz  O ipliklerin her biri, aşağıda bir kozadan geliyor.  Kozayi, bir yün topu gibi etrafına sararmış ipek böceği.  Burda da o topu gerisin geri açıyor makine, iplik üretmek için.

Aşağıda daha yakından çekmişim.  Suyun içindeki kozaları da görürsünüz dikkatle bakarsınız.  Makaraya sarılan ipek iplikler gayet kuvvetli, elinizle çekseniz de kopmuyor.  Makine sarmaya devam ediyor.  Resimi döndürdüm sanıyorum ama dosya değişmemiş.  Bakarken saat yönünde kafanızda çevirip bakın.

Bazen, iki tane böcek bir koza yaparlarmış kendilerine.  O kozayi açmak yukarıdaki makine ile mümkün olmuyor tabii çünkü iki tane sargi birbirinin içine girift bir şekilde girmiş oluyor.  O kozaları, iplik değil, doğrudan ipek yorgan falan yapımında kullanırlarmış.
İşte aşağıda bir işçi açıyor bir kozanın ipeğini.


Ondan sonra üstüste böyle kasnaklara geriliyor:


En sonunda da onlar da tabaka tabaka birleştirilip, yorgan oluyor:

Biz bir yorgan, üç tane de yastık aldık, içi ipek pamukları ile doldurulmuş.  Avustralya parası ile 370 dolar, Türk parası ile 700 lira falan tuttu.  Onları vakum ile paketlediler, bir torbaya koydular.  Luoyang’da döndüğümüzde boş bavullardan birinin içine yerleştirdik, Hazirana kadar herhalde vakum azalır, yorgan ve yastıklar bavulun içine genişler.  Bir bavul daha almak zorunda kalırız o ipek yorganlar için.
Otele dönerken “Hangzhou Pazarı” na gittik.  Luoyang’daki Amerikalı mühendisin karısı söylemişti, “mutlaka gidin” diye.  Bizim Mahmutpaşa’nın kötü bir kopyası idi.  Çakma marka kıyafet çanta almak için gidilecek bir yer belki ama bizim ilgimizi çekmedi.  Tavsiye etmem.  İçinde Çinli’den çok yabancının olduğu bir yerdi.
Akşam, Pekin Ördeğini çok güzel yaptığını bildiğimiz bir lokantaya (Quanjude Beijing Roast Duck) gittik.  İşte aşağıda, bizim ördeği garson dilimlerken:

O dilimleri sonra yanında gelen ince yufkaların içine taze soğan ve sosla birlikte sarıp afiyetle yedik.  Masanın resmini çektim aşağıda.





Şarap şişesinin üzerindeki etiketi okuyabiliyor musunuz bilmiyorum ama, benim kanaatimce, Çin’de alınacak tek kırmızı şarap: ChangYu.  Süpermarketlerden şişesi 40-50 Yuan’a alabiliyoruz (yani 8-10 Avustralya doları ya da 15-20 TL).  İçimi de gayet güzel  Bu lokantada tabii şişesine 150 Yuen ödedik ama o kadar mark-up olur.


Aşağıda ben sabırsızlıkla ördeğin dilimlenip masaya gelmesini ve yemeğe başlamayı bekliyorum. Bugünlük bu fotoğraflarla bitireyim.  Saat 2:30 oldu zaten, biraz da çalışalım.

Rulo yapıp yerken.  Garson öğretti bana nasıl sarılacağını, benim nasıl karman çorman yediğimi görünce.  Hem çubukları hem de o küçük porselen kaşığı kullanmak gerekiyor ama o kadar da zor değil.



Hiç yorum yok: