24 Şubat 2015 Salı

Şah Fırat : Neden şimdi

Suriye'deki Osman Gazi'nin dedesine ait olduğu söylenen Türbenin Türkiye sınırına bitişik bir yere taşındığını öğrendiğim zaman, ilk aklıma gelen soru "Neden şimdi?" oldu.  Musul Başkonsolosluğu saldırısından sonra taşınmış olsa idi, o zaman herhalde bir soru doğmazdı.  Ama o zamandan bu güne geçen sekiz ay içinde Türbe yerinde kaldıysa, şimdi acilen taşınmasını gereken durum ne olabilirdi diye düşündüm.

Bir gün önce Avustralya televizyonunda dinlediğim haberlerde bir ip ucu ortaya çıktı.  Yeni Zelanda hükümeti, İŞİD ile savaşan güçlere lojistik ve tıbbi  destek olarak Irak'a 150 kişi göndermeye karar vermiş.  Hemen arkasından Avustralya hükümeti de daha sayısı açıklanmayan bir askeri kuvveti aynı amaçla göndereceğini açıkladı.  Yine bildiğiniz gibi, geçen hafta,  Suriye'de savaşacak güçleri eğitme ve donatma konusunda ("train and equip") Türkiye ve ABD'nin bir anlaşmaya vardığı açıklanmıştı.  Gerçi Türkiye Cumhurbaşkanı bu gücün Esad'a karşı savaşan güçlere destek için Suriye'ye gideceğini söyledi ama Batı kamuoyunda daha yaygın kanaat, savaşın İŞİD e karşı olacağı.  Yeni Zelanda ve Avustralya hükümetleri de zaten aşikar olarak söylediler: lojistik yardım İŞİD'e karşı gönderilecekmiş.

Böyle bir durumda, özellikle İŞİD'ın Musul'u muhtemel terki sonucunda, İŞİD savaşçıları  Süleyman Şah Türbesine saldırarak hala güçlü olduklarını ve gundem belirleyebildiklerini göstermek isteyebilirler.  TC hükümeti böyle bir ihtimali görmüş olabilir.  Bu ihtimal görüldüğünde, ya hemen geri çekilmek lazim; ya da Türbe'yi daha caydırıcı bir kuvvetle ve Türkiye sınırı ile arasında bir güvenlik koridoru kurarak korumak.  Bu ikincisi mümkün olabilirdi belki.  Ama, aşağıdaki haritaya baktığımızda, böyle bir koridorun zaruri olarak PYD ve Kobanı kantonu etkisindeki bölgeden geçeceği gözüküyor.  Türkiye Cumhuriyeti hükümeti İŞİD'e karşı Kürtlerle ittifak halinde savaşır gözükmek istememiş olabilir.  Bunlar hep rivayet tabii.  Doğrusunu bu kararları verenler biliyor ancak.  Onlar hatıratını yazarsa, belki o zaman öğreniriz.


3 Şubat 2015 Salı

Sıcak Kaya Jeotermal Enerjinin Türkiye Maliyet Tahmini

Türkiye'nin jeotermal potansiyelinin 4 GW olduğu söylendi Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Enerji Direktörü Parshad tarafından Ocak 2015 de.  Bu potansiyel bilinen hidrotermal kaynakları kapsıyor.  Hidrotermal kaynaklar yüzeye nisbeten yakın ve rezervuarın geçirgenliği fazla olan kaynaklardır.   Rezervuar geçirgen olduğu için, sıcak suyu yerüstüne çıkarmak kolay oluyor.  Kuyu kazıldığında, şu kendiliğinden arteziyen gibi fışkırıyor.  Türkiye’nin volkanık bir jeolojisi olduğu için, böyle kaynaklar diğer bir çok ülkeye göre (mesela Avustralya gibi oturmuş jeolojilere nazaran) çok daha fazla.  Bu yüzden, anti-parantez, Türkiye’de deprem riski de daha yüksek maalesef.
Hidrotermal kaynakların ötesinde, Türkiye’nin “Sıcak Kuru Kaya” ya da “Geliştirilmiş Jeotermal Sistemleri” denilen jeotermal cinsleri için de elverişli ülke olduğu daha önceleri gerek ben gerek başkaları tarafından defalarca dile getirildi.   Jeotermal sektör, haklı olarak, değerlendirilmesi daha kolay olan hidrotermal kaynaklarla ilgileniyor ama bu kaynakların kullanımı arttıkça, daha derin jeotermal kaynakların değerlendirilmesi de gündeme gelecek. 
 “Geliştirilmiş Jeotermal Sistemleri”  ya da “Sıcak Kuru Kaya” diye Türkçe’ye çevrilebilecek olan “Enhanced Geothermal Systems (EGS)”  ya da “Hot Dry Rocks(HDR)” kaynaklarından bahsediyoruz.  Yazması okuması kolay olsun diye, EGS diyeceğim bundan sonra.
Dünyada EGS çalışması ilk olarak 1980 lerde ABD Fenton Hill’de graniti çatlatarak başlamıştı.  Yirmi sene pek bir ilerleme olmadı.  Ancak 2000’li senelerde, Avustralya’da Geodynamics,  Avrupada Soultz-a-Forets, ve ABD’de AltaRock’un çeşitli projeleri ile tekrar gündeme geldi.  Birk aç senedir, Türkiye’de de telaffuz edilmeye başlandı.  Özellikle, yeni AB fonları, bu konuya daha ciddi eğilmeyi mümkün kılabilir.  Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nin Türkiye'de jeotermal kapasitenin gelişmesine yönelik $125 milyon dolarlık ilave bir fon yaratmış olduğu duyuruldu Ocak 2015 de.  Bu fonun bir kısmını, Türkiye’nin EGS potansiyelini ispatlamak ve geliştirmek için kullanmak yerinde olur sanıyorum.
Türkiye’nin EGS potansiyeli üzerine şu ana kadar pek az değerlendirme yapıldı.  EGS deyince, ille de Fenton Hill ve Avustralya Cooper Basin örneklerinde olduğu gibi, sıcak graniti kasdetmiyorum.  AltaRock’un Kaliforniya volkanikleri civarında  başladığı Newberry projesine benzeyen jeolojilerde EGS denenebilir.  Türkiye’de derin crystalline formasyonlarda düşey faylar arasında sıkışmış grabenlerde de EGS mümkün olabilir . Bu yüzden, Türkiye’de EGS deyince, tüm potansiyeli kapsamak, bildiğimiz sıcak kuru granit havzalarına sınırlanmamak iyi olur.
Hacettepe Üniversitesi’nde sevgili dostum Profesör Galip Yüce’ye sordum Türkiye’de şu ana kadar yapılmış olan çalışmalar hakkında.  Onun bana gönderdiği kaynakları kullanarak, Türkiye’deki EGS potansiyel hakkında bir saptama yapmaya çalışacağım.

TÜRKİYE EGS POTANSİYELİ

İTÜ’de 2006 senesinde tamamlanan bir yüksek lisans tezinde (Uzunlar, 2006), 1000 m ve daha derinliğindeki 539 derin kuyunun 419 tanesinden alınmış sıcaklık ölçümleri kullanılarak. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yeraltı sıcaklık gradyanları çıkarılmış.  Aşağıdaki tabloda özetliyorum.



Bolge
Gradyan (oC/km)
Gediz grabeni
120
Çanakkale Tuzla jeotermal alanı
120
Menderes grabeni
195
Afyon
100
Tuz Gölü civarı
50-70
Sivas Malatya arası
60
Adıyaman Karakuş petrol sahası civarinda
65
Diyarbakır ve Batman’a doğru
30-40


Menderes grabeni için verilen rakam çok yüksek gözüküyor.  Orda bir hata olduğunu sanıyorum, ya da çok sığ havzalara sınırlı bir rakam olabilir.
Profesör Galip Yüce, MTA’dan Musa Burçak’ın bazı rakamlarını da göndermiş bana.  Onlar da şöyle.  Son sütundaki rakamları ben hesapladım, Uzunlar’dan alınan yukarıdaki tablodaki gradyan değerlerini kullanarak bir kıyaslama olsun diye hazırladım.

  
Bolge
Derinlik, m
Sıcaklık, oC
MTA rakamları
Uzunlar’a göre sicaklik, oC
Orta Anadolu



Ankara – Kırşehir
500-1000
60-80
50-70
Aksaray
1500
135
75-105
Nevşehir
3000
183
150-210
Batı Anadolu



Aydın-Denizli
2000-2500
200-243
-
Manisa-Alaşehir
2750
287
-
Kuzey-batı Anadolu



Bergama-Balıkesir
500-700
60-80
60-84
Dikili
1000
140
120
Ic Ege Bölgesi (granit)



Afyon-Kütahya
500-1000
100-160
50-100
Kütahya – Saphane
2500
181
300

Yıne Profesor Yuce’dan aldığımbilgiye gore, Türkiye’nin en sıcak jeotermal kuyusu 2750 m derinliğinde KTS 287 oC ile Manisa Alaşehir ilçesine bağlı Kavaklıdere Örnekköy’de MTA tarafından 2012 yılında açılmış.
Bütün bu yukarıdaki bilgiler şunu gösteriyor ki Türkiye’de 2000 metreden daha derindeki sıcaklıklar hakkında çok az somut veri var.  Galip Yüce’den aktardığım bu rakamlar, benim daha önceki bilgilerimle de örtüşüyor.  Mesela, dört sene kadar önce, MTA 2005 Jeotermal Kaynaklar Envanterine dayalı bir takım değerleri kullanarak (onları da TMMOB 2007 Jeotermal Kongresine sunulan Yıldırım ve Aydoğdu tebliğinden aldım) Şekil 1’i hazırlamıştım.  Amacım, 2500 metrelerin derinleri hakkında bilgimizin sınırlı olduğunu göstermekti.


Şekil 1 – MTA 2005 Jeotermal Kaynaklar Envanterinden Kuyu Derinlik ve Sıcakları (Yıldırım, N, ve Aydoğdu,Ö, Türkiye’de Binary Cycle (Cift Akışkanlı) Yöntemle Elektrik Üretimine Uygun Jeotermal Sahalar, TMMOB Jeotermal Kongresi, 2007)


O zamandan bu zamana geçen dört sene içinde pek fazla bir şey değişmemiş gibi gözüküyor.    Ben, Batı ve Orta Anadolu ve Trakya’da (yani diyelim ki 250000 km2 lik bir alanda),  3000 m derinliklerde kaya sıcaklıklarının ortalama 200-250 oC civarında olduğunu tahmin ediyorum.  Bunu daha sıhhatli bir şekilde saptamak ancak daha derin sondaj verilerinin çoğalmasından sonra mümkün olacak ama şimdilik böyle bir tahmin yeterlidir sanıyorum.  Bu bölgelerde, 2500-3500 m arasındaki kaya kitlelerindeki toplam jeotermal potansiyelden ne kadar elektrik üretilebilir.  Bunun cevabını vermek için, ABD Enerji Bakanlığının hazırladığı GETEM yazılımını kullanarak 30-MWe elektrik üretim kapasiteli bir jeotermal santral tasarlayalım.  Bu santral 250oC sıcaklıktaki kayaların ısısını elektriğe çevirecek.  Şu varsayımları kullanıyorum:

                      Santral elektrik üretimi = 30 MWe net
                      Kaya sıcaklığı = 250oC
                      Havza derinliği = 3000 m
                      Kuyu basına jeotermal akışkan debisi = 60 kg/s
                      Avustralya’da 4500-m derinlikte bir EGS havzasından, uygun ştimulasyon yapıldığı takdirde,  40 kg/s debi elde edilebileceği gösterildi.  Türkiye’deki tasarlanan havza derinliğimiz 3000 m.  Havza geçirgenliğinin (ve dolayısı ile debinin)  derinlikle orantılı olduğunu var sayıyorum.
                      Kuyu sayıları
                      Üretim kuyusu adedi = 6
                      Enjeksiyon kuyusu adedi = 5
                      Kuyular arasındaki yaklaşık mesafe = 1000 m

Bu varsayımları dayanarak tasarlanacak bir santral havzasının yatay projeksiyon alanını Şekil 2 ye bakarak, 8-km2 olarak hesaplayabiliriz.


Şekil 2 – 30-MW elektrik üreten bir EGS santralın teorik kuyu şeması


Eğer 30-MWe elektrik üretmek için, 8-km2 lik bir alan yetiyorsa, o zaman 250000 km2 lik bir alanın EGS jeotermal elektrik potansiyeli yaklaşık olarak 937,000 MW civarında çıkıyor.  Türkiye toplam kurulu gücün 2015 senesinde 70,000 MWe civarında olduğunu düşünürsek, bu rakamın büyüklüğünü daha iyi anlarız.  Yani, Türkiye EGS potansiyelinin 10% unu bile değerlendirsek, şu andaki kurulu gücü ikiye katlamaya yeter bir potansiyelimiz var.
Bu hesabı eleştirmek mümkün ama nerden bakılırsa bakılsın, Türkiye EGS potansiyelinin muazzam olduğunda kuşku yok.  Potansiyel var ama acaba bunu değerlendirmenin maliyeti nedir.  Esas önemli olan soru da bu zaten ve şimdi buna bakalım.

TÜRKİYE EGS  MALİYETİ

Jeotermal santral maliyeti dört ana başlık altında toplanabilir:
  •                      Keşif ve havza karakterizasyonu
  •                      Kuyu sondaj
  •                      Havza stimulasyonu
  •                      Elektrik üretimi

Bilindiği gibi, EGS konusunda, Avustralya öncü ülkelerden biri.  Benim üniversitemin olduğu Brisbane şehrinde merkezlenen Geodynamics firması 2013 senesinde 1-MWe lik bir pilot EGS santralı gerçekleştirdi.  Altı ay çalışan bu santral EGS  kavramının gerçekçi olduğunu ve yapılabilirliğini gösterdi.  Bu başarıya rağmen, şu anda Avustralya’da yeni büyük EGS yatırımları beklenmiyor.  Bunun ana nedeni, Avustralya zengin kömür yataklarına sahip olduğu için bu ülkede mevcut elektrik üretim maliyetinin çok ucuz olduğu (40 $/MWh).   Avustralya’da EGS şu anda bu maliyetle rekabet edebilecek düzeyde değil.  Bundan iki sene önce, 2013 senesindeki Avustralya Jeotermal Enerji Konferansında sunduğum bir tebliğde, Avustralya’daki EGS elektrik üretimi maliyetini 190 $/MWh olarak hesaplamıştım.  Bu maliyetin 70% i, keşif, kuyu sondajı ve havza stimulasyonu masraflarından kaynaklanıyordu.  Bunun da önemli bir kısmı kuyu sondaj maliyeti idi.  Avustralya ve ABD kuyu sondajı maliyetlerini, Şekil 3 de gösteriyorum.  Bu şekildeki renkli üç eğri, ABD deki jeotermal sondaj tecrübesini özetliyor: düşük, orta ve yüksek maliyetler olarak.  ABD de kazılan jeotermal kuyuların çoğu derin olmayan hidrotermal havzalara yöneldiği için, derinliklerde belirsizlik artıyor.  Aynı şekilde, “EGS” diye tanımladığım eğri, 2011 senesinde petrol ve gaz kuyu tecrübesini kullanarak bizim geliştirdiğimiz bir eğri ve bu eğrinin Avustralya ve ABD’deki EGS sondaj maliyetleri için daha uygun bir gösterge olacağını düşünüyorum.

Şekil 3. ABD ve Avustralya kuyu sondaj maliyetleri

Türkiye’de konuştuğum bir çok insan, Türkiye’de kuyu sondaj maliyetlerinin daha düşük olduğunu söyledi.  Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum.  Profesör Galip Yüce’nin bu konuda bana ilettiği bilgileri aşağıdaki tabloda özetliyorum.
Derinlik
US$/m olarak birim maliyet
500
225-300
1000
300-350
1500
500-600
2000
600-750
2500
1050-1200
3000
1200

Bu rakamları kullanarak, Şekil 4 de görüldüğü üzere, Türkiye’deki kuyu sondaj maliyetleri hakkında bazı eğriler çıkarabiliriz.  Buna göre, 3000 metrelik bir kuyunun sondaj maliyeti 5 milyon dolar civarında gözüküyor.  Şekil 3 deki Avustralya ve ABD maliyetleri ile kıyasladığımızda, hatırı sayılır bir fark görmüyoruz.
Şekil 4 – Türkiye jeotermal kuyu sondaj maliyetleri


Türkiye ile Avustralya arasındaki bir diğer fark, Türkiye’deki EGS havzalarının Avustralya’ya kıyasla daha az derin olması.  Geodynamics firmasının Avustralya Cooper Basın’daki Habanero havzasına ulaşmak için 4500 m nin üzerinde delmek gerekmişti. Türkiye’de ise aynı sıcaklıklara 3000 metrede ulaşabileceğimizi kabul ediyoruz.  Bunun elektrik maliyetleri üzerinde iki etkisi var:
1.       Kuyu sondaj maliyeti kuyu derinliğine bağlı olduğundan sığ kuyuları kazmak daha ucuz olacak ve yatırım maliyeti düşecek
2.       Aynı stimulasyon harcaması sonucunda, daha sığ havzaların geçirgenliği ve o havzalardan elde edilecek suyun debisi havza derinliği ile ters orantılı olarak artacaktır.  Bu kabulü, düşey streslerin havza derinliğine orantılı olduğu varsayımına orantılı olduğu varsayımına dayandırıyorum.  Havzadan havzaya bu değişir ama böyle Türkiye çapında bir değerlendirme için makul bir varsayım bence. Artan sıcak debisi elektrik üretimini orantılı olarak arttıracak.  Daha fazla elektrik ürettiğimiz için, sondaj maliyetleri daha fazla kWh’a bölünecek ve elektriğin birim maliyeti düşecek.
Bunlara ilaveten, stimulasyon masraflarının da sığ kuyularda daha düşük olabileceği iddia edebilir ama bu konuda elimde bir veri olamadığı için, Türkiye’deki stimulasyon maliyetini, normal Avustralya ve ABD stimulasyon maliyetleri ile aynı kabul ediyorum (yaklaşık olarak kuyu basına 2 milyon dolar).
Bu argümanları böylece dile getirdikten sonra, şimdi Türkiye’deki EGS maliyetlerini ABD Enerji Bakanlığı tarafından geliştirilmiş olan GETEM yazılımını kullanarak hesaplayabiliriz.  Kabul ettiğim bütün girdileri aşağıdaki tabloda listeliyorum.
Parametre
Kabul edilen deger
Havza derinligi, m
3000
Kuyu başındaki su sıcaklığı
250 oC
Santral büyüklüğü
30 MWe
Kuyu sondaj maliyetleri
$4.5 milyon (3000 metre kuyu icin)(*)
Stimulasyon maliyeti
$2m (kuyu basina)
Toplam kuyu sayısı
11 (6 uretim, 5 injeksiyon)
Kesif kuyu sayısı
1
Uretim kuyu debileri
60 kg/s
Birim debi icin elektrik üretimi
90 kW/(kg-s)
Saha bakım masrafları
0.6 ¢/kWh
Santral bakım masrafları
1.4 ¢/kWh
Faiz haddi (sermaye maliyeti)
10%
Kapasite Faktörü
90%
(*) Ilk iki uretim kuyu maliyetleri 20% daha fazla kabul ediliyor

Bu birim maliyet ve diğer girdileri kullanarak, Türkiye’de kurulacak olan bir EGS güç santralinin ve üretilecek olan elektriğin maliyetini aşağıdaki tabloda listeliyorum.
Parametre
Hesaplanan deger
30-MWe lik santralın toplam yatırım maliyeti
Keşif masrafları
Kuyu sondaj masrafları
Havza stimulasyon masrafları
Guc santrali
$138m
$3m
$63m
$19m
$53m
Elektrik uretim maliyeti
$80/MWh

Hesaplanan elektrik üretim maliyeti, $80/MWh, içinde keşif masraflarını az tuttum bu hesapta. Bu çok yanlış bir yaklaşım değil.  İlk kurulacak santrallerde, keşif (exploration) maliyeti biraz daha fazla olabilir ama Türkiye jeotermal oluşumları hakkındaki bilgilenme arttıkça, keşif harcamaları azalacaktır.  Şekil 5 te de görüldüğü gibi, keşif masraflarının toplam üretim maliyeti içindeki payı çok küçük, bu yüzden keşif masrafları beş kat artsa bile elektrik birim üretim maliyeti üzerindeki etkisi fazla olmaz.

Şekil 5 – EGS birim elektrik üretimi maliyet dökümü

SONUÇ

Sonuç olarak. Türkiye’de EGS ile üretilen elektriğin maliyeti, kombi gaz santrallerden elde edilen elektriğin maliyeti ie hemen hemen aynı düzeyde olur gözüküyor.  Mamafih, EGS elektrik üretimi daha önce Türkiye’de denenmemiş olduğu için, riskleri mevcuttur ve bu riskleri özel sektörün tek başına göğüslemesini beklemek gerçekçi değildir.
Türkiye’de EGS nin gelişmesi isteniyorsa, kamunun bu riskleri özel sektörle birlikte paylaşması yerinde olur.  Yukarıda da göstermeye çalıştığım gibi, Türkiye’deki EGS potansiyeli çok fazla olduğu için, bu konuda yapılacak kamu harcamaları boşa gitmeyecektir.  Tüm harcamaların, gerek gelecek santrallerden alınacak vergiler gerek ödemeler dengesindeki açığın kapanması gerekse gelecek enerji güvencesinin sağlanması yolu ile, tekrar tekrar katlanarak kamuya geri döneceğini söylemek yanlış olmaz.  Türkiye’nin EGS kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda, bu konudaki uluslararası deneyimi değerlendirerek, bir milli irade ve milli strateji oluşturmakta sonsuz fayda var diye düşünmekteyim.

Profesor Halim Gürgenci
4 Şubat 2014