28 Şubat 2019 Perşembe

Sabah bando ile uyandı herkes (ben hariç)

28 Şubat 2019

Bu sabah erkenden Avustralya ile önemli bir videochat vardı.  Bir kaç ay içinde kontratı imzalayıp başlamayı umduğumuz projenin hazırlık toplantılarından biri.  Başlama zamanı Avustralya saati ile 8:30, Luoyang saati ile 6:30.  Normal olarak 5:30 da uyanıyorum zaten.  O yüzden çok uygunsuz bir zaman değil.  Nedense bu sabah 4 te uyandım.  Yatakta biraz sağa sola döndüm.  Uyku basmayınca kalktım.  Erken kalkınca, kahvaltımı yapmaya traş olmaya falan da vaktim oldu.  Evde internet hızı çok iyi.  Toplantıya sorunsuz bağlandım.  Avustralya'da beş şehirden katılanlar vardı, ben Luoyang'dan, modern teknoloji harika. 
Toplantının sonuna doğru dışarıdan gümbür gümbür bir bando sesi gelmeye başladı.  Saat 8.  Bu saatte nedir ki bu derken toplantı bitti.  Evden çıkınca gördüm, yandaki apartıman binasının önüne üç dört tane speaker koymuşlar, bir keyboard, bir borazan, ve vurmalı çalgılar, bastırmış gidiyorlar.​

Biraz dinledim sonra yola koyuldum. Yollarda millet kahvaltılık alıyor yiyor.  Ben kahvaltıyı saat 4:30 de yapmışım.  Şimdi saat 8:30.  Karnım acıkmış.  Her sabah önünden geçerken merak ettiğim bir tezgahtan kızarmış hamur (pişik deniyor bizde sanırım) ve haşlanmış yumurta aldım.  İşte tezgah bu.​

Ofise gidince, çay suyunu kaynattım, çayımı yaptım ve afiyetle yedim.​
Gördüğünüz kahvaltılık için  2 yuen ödedim tezgahta (yani yaklaşık 1 YTL).  Yanımda bozuk para yoktu, telefonla ödedim.
*** 

Bizim mahalledeki bakkalda beyaz peynir bulunmuyor.  Evde beyaz peynir bitmişti, biraz daha büyük bir markete gittik dün akşam.  Mesafe 6 kilometre falan ama otobüs kartımız var.  Atladık gittik.  Anti parantez, otobüsler hem sık hem ucuz, adam başı 1 yuen (yani 50 kuruş hemen hemen) ve şimdiye kadar beş dakikadan daha fazla otobüs beklediğimizi hatırlamıyorum .​
Gittigimiz yerde  "Gallery" diye tabelası olan (yani ingilizce tabelası olan) bir lokanta gördük.  Daha önce de önünden bir kaç kez geçmiştik.  Hadi bir deneyelim dedik.  Menüde hem batı mutfağından, hem Çin mutfağından seçenekler var.  Ben Çin mutfağından bir kombinasyon aldım:​

Et suyu, kıymalı ıspanak, pilav üzeri haşlanmış dana eti/mantar/soğan, havuç salatası, ve bir de tofu.  Tofu sağ üst köşedeki beyaz kase, hani resimde cacık gibi duruyor olan.  Tofu mayalanmış soya fasulyesi hamurundan yapılıyor.  Ben seviyorum.  Tofunun bin bir çeşidi var.  Nerden baksan fasulye hamuru, nesi farklı olacak denebilir.  Değişik değişik farklı işlemlerden geçtikleri için dokuları farklı oluyor, sert, yumuşak, gözenekli, kaygan, ip gibi, plaka plaka, vb.  Sade suya haşlayıp yerseniz hepsinin tadı aynı ama tofu hiç bir zaman sade yenmiyor.  Değişik değişik malzemelerle (et, ot, ve saire) değişik şekillerde (kızartma, haşlama, ızgara) pişirilebiliyor. Dün akşamki tofu et suyunda pişirilmiş ve içine birazcık baharat konmuştu.  Muhallebi gibi düşünün ama tatlı değil ve et suyunda pişmiş.  İşte öyle bir şey.  Benim hoşuma gider.  Neyse, yukarıda gördüğünüz benim tepsinin fiyatı 40 yuen idi (yani aşağı yukarı kaba hesap 20 YTL). ​
Menüde kalamar vardı.  Merak ettik onu da ısmarladık.​

Kalamar servisi geldiğinde altı halka idi ama fotoğraf çekmeyi birer halka yedikten sonra akıl ettik.  Sanırım 16 Yuendi (yani 8 YTL) kalamarın fiyatı.  Kalamar güzeldi.  Pizza çeşitleri de vardı ama pizza yemek istemedik.  Meliz karabiber soslu dana etli Çin şehriyesi ve Çin ıspanağı ısmarladı. Onların fotoğrafını çekmedim.  Porsiyonlar çok büyüktü.  Sonuç olarak ben etli pilavımın yarısını  tabakta bırakmak zorunda kaldım.  Meliz de aynı şekilde, hatta yarısını bile yiyemedi.  Yemeklerin tadı fena degildi ama çok yağlıydı.  Şimdiye kadar hiç bir lokantada o kadar yağlı yemek yemedik. Tofumu bitirdim ama, onu sevdim.  Bir daha o lokantaya gitmeyiz.  İki kişi 120 yuen ödedik (60 YTL).​

27 Şubat 2019 Çarşamba

Luoyang'da gündelik hayatımız

 27 Şubat Çarşamba

Dünkü blog girdimde, sabah işe giderken evin önünde gördüğüm ağaç destek operasyonundan bahsetmiştim.  Dün sonunu beklemeden terkettim.  İşte operasyonun sonucu. 



Sabahları evden saat 8 civarında çıkıyorum. Luoyang ahalisi saat 7 den itibaren başlıyor işe gitmeye.  Ben çıktığımda sokaklar kalabalıklaşmış oluyor.  Üniversite yakın.  İntizamlı bir yürüyüş temposu ile 15 dakikada varıyorum ofise.
Yolda arabalardan ziyade dikkat edilmesi gereken trafik, bisiklet ve motorsiklet trafiği.Bir fotoğraflarını çekeyim dedim.

Aslında yukarıdakinden daha fazla oluyor ama ben anca bunu yakalayabildim.  Yukarıdakiler, tali yolda gidenler.  Tali yol yoksa, kaldırımdan gidiyor bazıları. Esas onlar tehlikeli.​

Beşiktaş'ta yollarda evlere yemek su siparişi teslim eden motosikletlere dikkat etmek gerekiyordu.  Beşiktaş'takiler benzinli motorla çalıştığı için kolaydı.  Seslerini duyuyordum.  Buradaki motorsikletlerin çoğunluğu elektrikli.  O yüzden hiç haberiniz olmadan, birden yanıbaşından seğirtip gidiyor.  Dediğim gibi, kaldırımda yürüyorum nasılsa diye güvenip tedbiri elden bırakmamak gerekiyor çünkü kaldırım yeterli bir korunak değil.  Kaldırımda bile yürüyor olsanız, arkanızdan bir motosiklet geliyor olabiliyor.  O yüzden yürürken ani istikamet değiştirmiyorum.  Dönmem gerekiyorsa önümü arkamı kolaçan edip ancak ondan sonra dönüyorum.

Bugün öğleden sonra ofise "water fountain" (Türkçesi nedir? "şadırvan"?) getirip taktılar.  Kendi ısıtıcısı da var.  Ben yeşil çay içmeye alışkınım Brisbane'dan.  Günde en az iki litre yeşil çay içerdim orada ofiste.  Artık burada da içebileceğim.



26 Şubat 2019 Salı

Meliz Öğretmen

26 Şubat 2019

Bugün sabah evden çıktım.  Binanın önünde altı amele toplanmış bir ağaca destek yapmaye çalışıyorlar.  Küçücük cılız bir ağaç. İki bilemedin üç kişinin rahat rahat yapacağı bir işi bakalım altı kişi nasıl yapacak diye biraz durdum seyrettim.  Ingilizlerin dedigi gibi "too many cooks spoil the broth."  Aralarında işin nasıl yapılacağı konusunda münakaşa çıktı. Onlar tartışmaya devam ederken ben bıraktım gittim.  Akşam dönünce fotoğrafını çekerim bitirdikleri işin.
Çöp bidonunun yanından geçerken mahallemizin mukavva toplayıcısı teyzenin de sabah erkenden mesaiye başladığını gördüm.  Çöp kutularından mukavvalar şişeler sadece Türkiye’de toplanmıyor yani.  Bu teyze Çukur’un Aliço’su gibi ama arkasında sürükleyeceği arabası yok.  Mukavvaları peyderpey paketleyip bir yerlere depolamaya götürüyor ama nereye nasıl yapıyor, orasını bilmiyorum.

Üstünkörü gözlemleyen birine, yani ben, sanki yapılan işlerde hep bir düzen noksanlığı varmış gibi geliyor. Hiç bir şey tam olarak yapılmıyor, ya bir şey eksik kalıyor ya bir yanı yamuk oluyor. Bizim evin banyosundaki fayanslar döşenirken mesela bazılarının üzerindeki kuruyucu filmi çıkarmayı unutmuşlar, öyle yapıştırılmış duvara.  Yollarda kaldırımlar delik deşik.  Çöpçüler ellerinde herbiri başka stil bir süpürge aynı tozu ordan alıp oraya süpürüyorlar.  Herkes çok çalışkan, insanlar devamlı bir şeyler yapıyor.  Ama yapılanlara sanki hep bir baştansavmalık hakim.
 Öte yandan kendi kendime diyorum, yahu bu ülke son yirmi senede nereden nereye geldi, dünyanın birinci gücü olma yolunda diyorlar, haksızlık etme diyorum.  Kendi kendime diyorum yani.  Üstelik bu gelişmenin birinci elden şahidiyim.  1995 lerden beri Çin'e gidip geliyorum.  Her geldiğimde farklı bir Çin buluyorum.  Mesela küçük Luoyang bile 2015 de bıraktığımız gibi değil.  Havası sanki biraz daha temiz.  Caddeler sokaklar kuşkusuz daha temiz.  O zaman 2015 senesinde hiç bir yerde bulamadığımız şeyleri şimdi mahalle süpermarketlerinde bile bulmak kabil, mesela feta cheese yani Edirne peyniri.   Bütün bu baş döndürücü gelişme nasıl oldu şaşırmamak elde değil. Demek ki bir ülkenin ileri gitmesi için herşeyin saat gibi çalışması gerekmiyor.  Mühim olan taşın altına herkesin elini koyup itmeye devam etmesi.  Bu oldukça ilerleme de oluyor.  Anlık kesitlerde sanki yarım yamalak eksik noksan oluyormuş gibi gözüküyor ama o noksanlıklar zaman içinde tamamlanıyor.  Mesela şu gördüğünüz yolun döşenmesi biz bu eve geldiğimizde (yani üç hafta önce) taze bitmişti.  Dün bir kaç yerden kazmaya başladılar.  Ya bir şeyi eksik bıraktılar ya da plan değişti. Bir çok yeri kırdılar daha da kırmaya devam ediyorlar.

Bir yandan israfa kızıyorsun.  Bir yol döşemesini planlı programlı yapamazken aya nasıl gittiniz diyorsun.  Ama öte yandan biliyorsun ki bir kaç hafta sonra bütün bu üstü çul ile örtülmüş delikler kapanacak yol sanki baştan öyle tasarlanmış gibi pırıl pırıl duracak.

Eminim insan çok olmasının da bunda etkisi var.  Cin'de şu anda yapılacak işin gerektiğinden daha fazla eleman var.  O yüzden insanlar erkenden emekli oluyor.  Genç yaşta (64 yaşındaki Halim'e göre genç yaşta) insanlar iş yok güç yok ne yapacak.  Mahjong oynuyorlar.  Burada kahvehaneler böyle yol kenarına iğreti iliştirilmiş çadırlar gibi.  "Millet Kıraathanesi" ya da bildiğimiz içinde tavla okey oynanan kıraathane kavramı henüz buraya gelmemiş.



***
Meliz geçen hafta başladı okulda öğretmenliğe.  Bu bloğu 2015 senesinde takip edenler bilirler.  O zaman kaldığımız misafirhanenin yakınında bir ilkokul vardı.  Camdan görüyorduk bahçede toplanan çocukları.  Meliz gitti okul müdürü ile görüştü ve okulda her gün birk aç saat çocuklara ingilizce sohbet dersleri vermeye başladı.  Bilabedel yani gönüllü olaraktan.
 
Avustralya’ya döndükten sonra da okuldaki öğretmenlerle irtibat kopmadı. Bu sefer geldiğimizde tekrar devam etmek ister misin dediler.  Olur dedi.  Ancak bu sefer 2015 gibi okula yakın değiliz.  Yürüyerek gitmesi en azından yarım saat sürer. Okul müdiresi problem değil dedi, bir özel şoför tahsis etti.  Öğle vakti özel şoför Meliz Hanım’ı evden alıp okula götürüyor.  Akşam üzeri de eve geri getiriyor.

İlk hafta altıncı sınıflarla idi dersler. Bu çocuklar 2015 senesinde ikinci sınıfta idiler ve o zaman Meliz onlara ders vermişti.  Bu sefer tekrar görünce çok sevinmişler.


16 Şubat 2019 Cumartesi

Çin yeni yılı

16 Şubat 2019

Avustralya'da seyahat planlarını yaparken iki seçenek vardı Çin'e uçuş için: yeni yıldan önce,  yeni yıldan sonra. 2015 senesinde , yeni yıl sonrası gelmiştik.  Bu sefer biraz daha erken gidip yeni yıl haftasını burada geçirelim dedik.

Çin batı takvimini kullanıyor ama geleneksel bayram tarihleri ayın durumuna göre her sene ileri ya da geri kayabiliyor . Çin yeni yılının ilk günü için kural, 21 Ocak ve 20 Şubat arasındaki dolunay günü olması.  Easter yani Paskalya yortusunun Nisan ayındaki dolunay gününe bağlı olduğu gibi . Yani tarih seneden seneye bir iki hafta değişebiliyor. Bizim de kullandığımız Gregorian takvimin 2019 yılında,  Çin yeni yılının ilk günü 5 Şubat idi.  Çin seneleri biliyorsunuz on iki hayvan ismi ile sıralanıyor: fare, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, keçi, maymun, horoz, köpek, domuz.  Aşağıda şekil verdim ki kendi burcunuzun ne olduğunu bulun diye.  Ben keçiyim.

Brisbane'da bizim oturduğumuz semttte Çin göçmeni çoktur.  Hatta bazen Sunnybank'a indiğimde kendimi Çin'de bir yabancı gibi hissederim. Dükkan sahipleri Çinli, müşteriler Çinli, lokantalarda garsonların hemen tamamı Çin'den gelip burada üniversitede okuyan öğrenci.  Arada benim gibi bir iki istisnayı saymazsan, sanarsın Sunnybank değil Shanghai.   Çin kökenli insan çok olduğu için, Çin yeni yılı kutlamaları Sunnybank'ta çok güzel geçer.  Havai fişekler atılır, ejderha dansları tertiplenir, AVM lerde özel programlar olur.  Şu aşağıdaki fotoğraflar hep Brisbane'daki Çin yeni yıl kutlamalarından ve biri hariç hepsi Sunnybank'de çekilmiş.

Sunnybank'taki Çin yeni yıl kutlamaları böylesine muhteşem olduğu için, Çin'deki kutlamalar kimbilir nasıldır dedik Meliz'le birbirimize.  Ve bu şekilde karar verdik Çin'e yeni yılın hemen öncesi gelmeye.

Yeni yil "kutlaması" burada bir hafta sürüyor: 4-9 Şubat.  Sokaklarda atılan bir kaç çatapat dışında hafta boyunca bir tek kutlama olayına şahit olmadık.  Biraz hayal kırıklığına uğramadık desem yalan olur.

Çinliler yeni yıl haftasını nasıl geçiriyorlar?  Çoğunluğu aileleri ile.  Yeni yıl haftası sırasında tren uçak bileti bulmak imkansız.  Beijing, Shanghai başka büyük şehirlerde çalışanlar, yeni yılı tatilinde ana babalarının ailelerinin yanına gidiyorlar.  Haftayı hasret gidererek geçirip sonra işlerine geri dönüyorlar.

Brisbane'dan Çin kökenli bir meslekdaşım, Guan, ve karısı da burada idi yeni yıl haftasında.  Avustralya'ya gelmeden önce (1980 lerde) burada bir fabrikada çalışmış ve burada evlenmiş.  Bu yılbaşında onlar, karısının üç kız kardeşi ve anneleri hep beraberdi.  Biz kız kardeşleri ve annelerini eskiden beri tanıyoruz.  Anne baba 1990 ların sonunda Brisbane'a gelmişlerdi, ilk o zaman tanışmıştık.  Daha sonra Luoyang'a gelip gittiğimizde her sefer onları da gittik gördük hal hatırlarını sorduk.  Baba iki sene önce vefat etti ama 89 yaşındaki annenin sağlığı yerinde maşallah.  Biraz bunama belirtileri var diyor kızları ama çok belirgin değil.
Yukarıdaki fotoğrafta üç kızkardeş, üç damat, anne ve biz. Mekan bizim ev.  Kızkardeşlerden biri o gün çalışıyordu gelemedi, ama kocası geldi ve fotoğrafı da o çekti. Yeni yıl haftasında her gece bu aile birlikte başka bir lokantada yemekte idik.  Dört kızkardeşin her biri bir gece yemeğe götürdü.  Biz bir kere götürdük.  Bu arada Guan'ın eski meslekdaşları da var, onlar da yemeğe götürdü.  Yani her gece farklı bir yerde yemekte idik.  Gündüz evde çalışıyordum.  Çünkü ben yıllık izinde değilim.  Avustralya'dan habire e-mailler geliyor, cevaplamak lazım.  Bereket evde internet bağlantısı çok güzel. Avustralya gibi saat 5'i geçerken kalkıyorum Kahvaltı, traş, düş, Türkiye haberleri falan derken saat 7 civarında bilgisayarın başına oturuyorum. Akşama kadar da iş bitmiyor.  İş bitmez zaten.

İşte aşağıdaki resimde, bu akşam yemeklerinden birinde. Meliz, dört kız ve anneleri birlikte.



Kız kardeşlerin isimlerini babaları koymuş.  Hepsi "Li" ile başlıyor: Liming, Lidan, Liçin, ve Lihey. "i"lerin hepsi uzun okunuyor, yani liiiming, liiidan, liiiçin, ve liiihey.   Meliz'e de annnesi "Liiimey" diyor. O da beşinci kız kardeş yani.  "Five sisters" diye bir WeChat grubu kurdular. Fotoğraflar orda paylaşılıyor.

Yine birlikte geçen bir gece sonrası fotoğraf.  Yeni yıl panosu vardı, onun önünde çekelim dediler.  Geleneksel gömlek giymiş karı koca en yaşlıları.  Koca (arkada en sağda) müslüman.  Cin'de hatırı sayılacak kadar müslüman var aslında.  Ben bu damata müslüman biraderim diyorum.  Soldan ikinci, Wu'ya taktığım ad, içki masası biraderim, çünkü damatlar arasında harbi içki içebilen bir tek o.  Guan, zaten meslektaş biraderim.  Dördüncüsü de "my decent brother", içki sigara gibi kötü alışkanlıkları olmadığı için.


İçki masası biraderim Wu, aynı zamanda da müzisyen biraderim.  "Ar-Hu" çalıyor.  Bizim yaylı tambura benzeyen bir çalgı.  O benzerlikten dolayı aklıma geldi beraber "Dağlar Dağlar"ı söylemek.  Barış Manço'nun melodisini tam olarak çıkaramasa bile, şarkının makamını kaptı Wu. Bence.  Siz dinleyip kendi kararınızı verin.

Hafta sonunda Guan'ın eski patronu evlerine "mantı" yemeye çağırmıştı.  Onun karısı da müslüman.  Evde sehpaların masaların üzerinde bizim Anadolu evlerinde de görülen küçük örtüler falan var.  Bu Meliz'in gözlemi.  Diğer evlerde böyle değilmiş.  Cin'de de bu sehpa üstü ufak ufak örtüler acaba dedik müslümanlık belirtisi midir? Ben ne diğer evlerde örtü olmadığını farketmiştim, ne de bu evde örtü olduğunu.  O yüzden bir fikir beyanında bulunamıyacağım.

Ben "mantı" dedim ama Chinese dumpling aslında.  "Çin mantısı" diyelim.  Ocağın üzerinde tencere kaynıyor.

Mantıları kapamaya Meliz de yardım etti.  Meliz tabii Çinli kadınlar gibi değil, kendi bildiği mantı gibi kapadı.  Sen "dumpling" gibi değil "Wonton" gibi yapıyorsun dediler.  Daha kötü daha iyi değil, değişik bir türde yapıyorsun anlamında.  "Wonton" genellikle çorba olarak içiliyor.  "Dumpling" (ya da Çincesi ile "CiaoZı" kuru yeniyor.   "Wonton" diye yazılıyor pinyin alfabesinde ama aynen "mıntın" diye okunuyor.  Bu şekilde "mantı" kelimesinin etimolojik olarak kökünü bulmuş oldum bu sayede.  Eminim Çinceden geçmiş dilimize.  Onların söylediği şekilde "mıntın" ile bizim "mantı" ses olarak birbirini çok andırıyor.

İşte yapılmış bir tepsi "CiaoZi".


Bu da piştikten sonra.  Servis tabağı.  Her birimizin önünde küçük kaseler var, o kaselere böyle tabaklardan alıp koyuyoruz "ciaozi"ları.


Normal olarak dumpling'de kullanılan kıyma domuz kıyması oluyor.  Bu kadın müslüman olduğu için domuz yemiyor.  Onun sayesinde biz de dana kıymalı dumplingi ağız tadıyla yedik.

Ev ziyaretinden bahsederken biraz da insanların oturduğu evlerden bahsedelim. Bu gittiğimiz ev, 1970'lerde Rusların fabrika lojmanı olarak inşa ettiği bir blokta.  Ev sahibimiz de zaten o zamanlar girmiş fabrikada işe.  O zamandan bu zamana burada oturuyor.  Fabrikada kısım şefi olduğu için, lojmanı herhalde "iyi" lojmandır.  Üç oda, küçük bir mutfak, küçücük bir tuvalet.  Aynı tuvalette tepede telefon duş.  İşte o kadar. Mekezi ısıtma gelmeden önce aşağıda bir de kömürlükleri varmış.   O mutfak ilk yapıldığı zaman belki bu kadar küçük değildi ama içerisine buzdolabı ve çamaşır makinesi girince ufalmış.  Odaları yatak odası olarak tutuyorlar. İki çocuk da büyümüş kendi evlerini kurmuş çoktan ama ziyarete gelirlerse diye hazır tutuluyor.  Yemek masası mutfak ile antre arasında kurulmuş.  Onun etrafına on kişi sıkıştık küçük tabureler üzerinde ve yemeğimizi yedik.  Ev sahibi çok iyi içerdi daha önceki seyahatlerden biliyorum. Bu sefer doktor içkiyi kısıtlamasını söylemiş yüksek tansiyondan dolayı.  O yüzden içkiyi her zamana göre az içtik.  İçki dediğim tabii ki "baiju".  Bizde rakı ne işe, Çinde de "baiju" o.  Bira şarap da içiliyor ama içki denince akla gelen "baiju".  Alkol oranı 52%.  Çok zevkli bir yemekti.  Benim Çince kıt olduğu için anlaşmamız biraz sıkıntılı oluyor ama bir kaç cümle kurabilmem bile onların çok hoşuna gittiği için güle oynaya yedik içtik.  Meliz bulaşıkları yıkamaya da yardım edelim diye teklifte bulundu ama kabul etmediler.  Dışarı çıktığımız zaman hava çok soğumuştu, belki de eksi 6 ya da eksii 7.  Bereket oğullarından biri bizi arabasıya götürdü yoksa o havada taksi bulalım derken şifayı kapardık.

8 Şubat 2019 Cuma

Karakolda

31 Ocak Perşembe

Bu sabah iki önemli iş başlattık . İkisini de sona erdirmek nasip olmadi henuz ama inşallah yoluna koyduk .

İlk olarak,  karakol kaydımız gerekiyormuş . Buradaki meslektaşım JL ile mahalle karakoluna gittik . Karakolda iki polis kız vardı bankonun arkasında.  Ayna yoktu.  Uzun bir konuşma oldu .  Ben o arada duvarlardaki ilanlara bakıyorum . Anladığımdan değil ama göz dolgunluğu olur belki mealinde.

Biraz sonra JL geldi , hadi gidelim dedi . Mahalle karakolunda olmazmış .

Arabaya atladık merkez karakoluna gittik . Arabayı JL sürüyor tabii . Metro inşaatı kimi yolları kapatmış. Merkez karakol uzak olmamasına rağmen gitmemiz yarım saat sürdü.

Merkez Karakolda bu işlere bakan masada yine bir kadın polis.  Çin'de ya poliste kadın oranı  daha fazla.  Ya da bütün kadın polisleri böyle büro işlerine veriyorlar.  Bizim kadın polis işini biliyordu.  "Bu işler böyle ayak üstü olmaz" dedi.  Fotoğraflı üç nüsha başvuru yapılması gerekiyormuş.  Başvurunun da Üniversite'nin resmi mühürü ile mühürlenmesi gerekiyormuş.  Bize üç tane boş form verdi.  Gidin bunları doldurun getirin dedi.

Yani Türkiye bürokrasi falan derlerse inanmayın,  Bürokrasinin şahı Çin'de. Bizim meslektaş önce soylenene inanmadı ya da inandı da acaba bu işi kestirmeden bitirebilir miyiz umudu ile itiraz etti. Her ne sebeple ise kadın polis ile bir münakaşaya girdi.  Ben dedim şimdi ikimizi de nezarethaneye alacaklar.  Neyse sonunda kadın polise diş geçiremiyeceğini anlayınca yelkenler suya indi.  Gittik fotoğraf çektirdik.  Ondan sonra üniversiteye gittik, polisten aldığımız formları doldurduk, fotoğrafları yapıştırdık, mühürledik.


Ben bunu daha sonra götürürüm şimdi senin şu banka işini halledelim dedi JL.

Banka işi dediği, WeChat hesabımızı ile banka hesabımız arasında bir irtibat sağlanması.  Bu irtibat sağlanırsa, nakit paraya gerek yok.  Telefondan ödeyebiliyorsun.  WeChat ödeme işi Çin'de çok yaygın.  Sokakta sepetten şişe su satan çocuklar bile WeChat ödemesini nakit paraya tercih ediyor.  Taksilerde, süpermarketlerde, falan nakit paraya göre çok daha kolay.  Bozuk oldu olmadı derdi yok.  Söylenen yekünü yarım yamalak Çin'cemizle anlayabildik mi derdi yok.  Yani WeChat ödeme sistemi faideli bir araç.  Benim Çin'de bir banka hesabım vardı zaten ama hesap bilgilerine bir de cep telefon numarası yazılması lazım ki o cep telefonu aracılığı ile WeChat ödeme fonksiyonu tesis edilebilsin.  Bankaya onun için gittik.

Buradaki bankalar da İstanbul'deki gibi.  Önce bir numara alıyorsun, sıranı bekliyorsun.  Benim kartı soktuk makineye aldık bir numara.  Beklemeye başladık.  Bekle babam bekle.  Bizden sonra gelenler işini görüp gidiyor daha bizim numaraya bir tıklama yok.  JL bir müstahdeme sordu.  Meğer, sıranın ilerleme sürati hesabındaki paraya bağlı imiş.  Hesabında az para varsa, bizim gibi, o zaman hep sıranın sonuna itiliyorsun.  JL kendi kartı ile bir numara daha aldı.  On dakika sonra onun numara çaldı.  Gittik işimizi gördük.  İlk aldığımız numarayı bekliyor olsaydık belki akşamı bulurduk.  İşimizi gördük ama tam da olmadı aslında.  Ondan beri kaç gündür WeChat Pay fonksiyonunu telefonumda tesise çalışıyorum.  "System Busy" diyor bir şey olmuyor.  Sistem bu kadar da "busy" (meşgul) olamaz dedim ve internettten araştırdım.  Meğersem "Sistem meşgul" mesajı aslında verdiğin bilgilerde bir yanlışlık olduğu zaman ortaya çıkıyormuş.  Yani Çin'de iş yapmak için çok akıllı olmak lazım.  Her şey göründüğü gibi değil.  Şimdi acaba hangi bilgide noksanlık var onu anlamaya çalışıyorum.  Onu anlayana kadar da herhalde Avustralya'ya döneriz.

1 Şubat 2019 Cuma

Evimiz

30 Ocak , Çarşamba

Bugün otelden çıktık . Dört aylığına kiraladığımız daireye taşındık.  Bavulları zaten açmamıştık . Kolay oldu .

Normal mobilyalı daire kirası 5000 RMB (750 ABD doları ). Buraya ayda 8500 RMB (1275 dolar) veriyoruz.  Luoyang kıstaslarına göre lüks . Çinli arkadaşlar o paraya daire kiralanır mı , delisiniz dediler.


Ama internet , kalorifer , televizyon , sıcak su falan hepsi iyi çalışıyor .  Çok mutluyuz .

Çarşamba günü yerleşmek ve evi temizlemekle geçti.  Bana sorarsanız ev tertemizdi ama Meliz'in standardları farklı . Duş zeminleri lavabolar mutfak banyo her taraf köşedeki bakkaldan aldığımız şişe şişe çamaşır suları ile yıkandı, fırçalandı , oğuldu. Mutfaktaki tencere tabak yıkandıktan sonra çamaşır suyunda bekletildi sonra yine yıkandı.  Avrupa Yakası'ndaki Servet Hanım neyse , bizim hanım da o.  Mutfakta banyoda çamaşır kokusu hissedilmezse temiz sayılmıyor.

Neyse sonunda o işler bitti . Alış verişe çıktık . En yakın market iki kilometre mesafe .  Yürüdük.  Evde ihtiyaç çok . Meliz,  tencere tava havlu terlik çanak çömlek habire atıyor sepete.  Sevgili karıcığım , market içinde araba kolay,  eve nasıl gidecek bunlar dedim . Ne olacak canım,  taksiye atlar gideriz dedi. Böyle tartışmaların muhatabı olmuş kocalar bilir. İtiraz faide etmez . Olur dedim,  hadi bakalım . Neyse domates biber meyveyi evin ordan almaya , buradan taşımak gerekmediğine ikna olduk.  Hesabı ödedik çıktık .

Çıkmaz olaydık . Lapa lapa kar yağıyor. Taksi bulana aşkolsun .  On beş dakika bekledik belki buluruz diye.  İmkansız. Geçenler hep dolu . Bir yandan soğuk içimize işliyor . Yürümeye karar verdik . Ellerimizde toplam yirmi kiloluk yük , kar altında,  kenarımızdan geçen otomobillerin sıçrattığı çamurlardan sakınmaya çalışarak o iki kilometreyi geri yürüdük . O kadar şey aldık , eldiven almamışız . Plastik torbaların sapları zaten donmuş parmaklarımızı kesiyor . Meliz'in gözlükleri karla kaplandı ama eller dolu silemiyor . Ben bu arada son dönemeci kaçırdım bir blok fazla yürüdük.

Sonunda geldik.  Ama daha çilemiz bitmemiş.

Apartıman kapısı anahtarla değil parmak okuyucu ile açılıyor . Ev sahibi baş parmaklarımızı bastırdı,  sisteme kaydetti , o zaman bir kaç kere denedik problem yoktu.  Ama şimdi soğuktan şişmiş parmakları kapı tanımıyor . Ben denedim Meliz denedi olmuyor . Ev sahibine telefon edelim dedi . Onun telefonunun pili bitmişti benimkini çıkardık . O da "Shutting Down" dedi sustu . Pilinin tam o anda biteceği tuttu.  Ne yapacağız . Elimizde yirmi kilo kap kacak tencere tava , telefon çalışmıyor , kapıyı açamıyoruz . Meliz aldıgığımız havlulardan birini çıkardı , baş parmağını iyice kuruladı bir daha bastı okuyucuya kapı açıldı.  Bizdeki sevinci göreceksiniz .

Ertesi gün hemen birer eldiven aldık . Artık dışarıda gezerken en sakınarak koruduğumuz uzvumuz baş parmaklarımız.