12 Mayıs 2019 Pazar

Şanghay haftasonu

Geçen ay bir kaçamak yaptık,  Şanghay'a gittik.  Shanghai mı yazayım,  Şanghay mı ? Şanghay demeye karar verdim.  Oranın yerlisinin kullandığı imlayı kullanma lüksü yok çünkü öyle yaparsam , 海 demem gerekecek,  onu da kimse anlamayacak.  O zaman,  Türkçe yazarken Şanghay demek daha uygun.

Trene bindik gittik.


Çin içinde seyahat ederken ilk seçeneğimiz her zaman hızlı tren. Rötar yapmıyor, istasyonlar hava alanına göre daha yakın,  istasyona iki saat evvelden gitme gereği yok,  istasyona girerken üstünkörü güvenlik kontrolü (misal Zorlu AVM girişinde yaptıkları kadar); yani uçak kadar hızlı gitmiyor ama toplam seyahat süresi trende daha az.

Sabah evden 6:30 da çıktık.  Luoyang Lonmen tren istasyonundan sabah 8:20 da kalktı trenimiz. Kahvaltı trende yapıldı.
Çay,  Seylan çayı.  Mürşide sağolsun Avustralya'dan posta ile gönderdi. Yoksa dört ay çaysız kalırdık zira Luoyang'da alıştığımız tadda siyah çay bulamadık.  Peynir Beşiktaş'ta peynirci Abdullah Bey'den,  zeytin Gemlik,  ekmek (ve domates , salatalık ve sivri biber) ise Luoyang mahsulü.

Yaklaşık beş saat sonra Şanghay'a , bir saat sonrasında da otele vasıl olduk. Kempinsky otelinde kaldık, nehrin güneyinde Pudong'da.

İnanması zor ama buraları yani bütün Pudong alanı 25 sene önce tamamen pirinç tarlası imiş. Şimdi bu nehir kenarında başlıyor kilometrelerce uzayıp gidiyor binalar.

O akşam yemeği arkamda gözüken Pearl Tower tepesindeki dönen lokantada 270 metre yükseklikte yedik .



Şanghai , Luoyang'a kıyasla yeni bir şehir.  En fazla beş yüz yıllık tarihi var . Avrupalı ticaret başladığında kurulmuş ve o sayede gelişip büyümüş . Ondan önce balıkçı köyüymüş.  Zaten kelime anlamı da Yukarı Deniz demek.

Eski yeni bir arada.

Yukarıdaki caddeden yürüyerek Yuyuan bahçesine gittik.


Bahçenin yanında Eski Shanghai'da bir çayevine girip çay içtik.

Ertesi gün Suzhou'ya gittik.  Suzhou Shanghai'dan çok daha eski bir şehir.  Bir kaç tane hanedana başkentlik yapmış bir kent.  Şimdiki Shanghai'in olduğu yerde hiç bir şey yokken, Suzhou büyük bir şehir imiş.  Goller nehirler içinde çok güzel bir kent.  Çin'in Venedik'i diyorlar.  Suzhou kalesine karşı bir poz vermişiz aşağıda.
 Bu köprü muhteşemdi.

Köprüyü bir de yandan fotoğraflamak istedim.


Cok guzel bir bahce gezdik.  Imparatorun vezirlerinden biri yaptirmis.  Hikayesi uzun ama burada anlatmaya gerek yok.

Bahçenin ortasında bir ufak göl ya da büyücek bir havuz vardı.

Az daha Meliz'in şapkası düşüyordu selfie çekelim derken.  Bu olaydan sonra.

Aynalı bir duvarda çektim bu fotoğrafı.  Bir Meliz'le gittim iki tane oldu gibi.

Yine aynı bahçeden bir başka resim.  Böyle güzel köşelerle dolu oluyor Çin'de bahçeler.

Zhouzhuang, Suzhou'nun bir parçası ama kendi başına bir tarih mirası olarak görülüyor.

Kanallar ve gondollar.  Aynen Venedik gibi.


Biz de bir gondola bindik tabii ki. Sürücümüz çok neşeli bir kadındı.  50 RMB verirseniz, sürerken şarkı da söylerim dedi.  Biz de verdik.  Müzikli bir gondol sefası yaptık.


Gondoldan sonra kanal yanında bir kahve içtik.  Burası kahvenin içi.


Sonra pencere kenarına oturdum.





Ertesi gün Shanghai Jiaotong üniversitesi ile bir toplantım vardı.  Ondan sonra da eve döndük.

Shanghai hikayemiz bu kadar.



7 Nisan 2019 Pazar

Luoyang'da ev ve dükkan kiraları

Bir kaç hafta önce Bora sordu Whatsapp grubunda, Çin'de dükkanlar kira ödüyor mu diye.  Herhalde ödüyorlar dedim. Biliyorum , ev kirası ödeniyor . Kendi tecrübemle sabittir.

Sorunun kısa cevabı kolay.  Okulda sordum dükkan kiraları ne kadardır diye.  Cadde üzerinde dükkanların günlük kiraları metrekare başına 2 ila 6 yuen arasında değişirmiş.  Yani, 25 metrekarelik bir bakkal desek (ki burada çok onlardan),  aylık kirası ortalama hesap (4 yuen/gün/m2), 3000 yuen (2500 TL takriben).  Sorunun uzun cevabı biraz daha karmaşık.  Özel mülkiyetin olmadığı bir ülkede dükkan kirası yani "rant" nasıl oluyor gibi, kiraları kim topluyor gibi. O konulara değineceğim ama önce gündelik hayatımızdan bahsedeyim biraz girizgahta .

Bu Cuma dini bayramdı: ölmüş ataların mezarlarını süpürme günü , yani ölmüşlerinin mezarlarını ziyaret günü.  Kentlerde mezarlık yok , norm olan kremasyon . Bu yüzden mezar diye neresi süpürülüyor bilmiyorum . Zaten çoğu kentlinin de pek aldırış etmediği bir gün gibi geldi bana.  Resmi tatil idi. Meliz ile çıktık dolaştık çevrede biraz . Parklar bahçeler alış veriş merkezleri her zamankinin iki katı kalabalıktı. Avustralya'da ya da Türkiye'de olduğu gibi . Bayram bahane tatil şahane.

Cumartesi günü Ruby ile parka gittik.  Hava sanki o gün için ısınmış gibiydi . Akşama rüzgar çıktı ve biraz serinledi ama ikindi sıcaklıkları 30 derece civarındaydı.

Wancheng parkı koskocaman bir park.  Hayvanat bahçesi,  peony yani şakayık çiçeğinin türlü çeşit ve renklerinin sergilendiği bahçe yolları, luna park ve benzeri yerler analar babalar çocuklar anneanne ve babaanneler ile dolu idi .

Parkta güzel bir akvaryum var . Oraya girmek için ayrı ücret gerekiyor (üçümüz 130 yuen) o yüzden o kadar kalabalık değildi . Tenha da değildi aslında ama aşağıdaki pozu yakalayabildim yine de.


 Bu parkı daha tenha zamanlarında da gezmiştik . O zamanlar amatör sanatkarların gösterileri olurdu köşelerde .


Aşağıdaki dans grubunu çok takdir ettik.  Koca koca karılar (yani biz ya da bize yakın yaşta kadınlar ) üşenmemiş mahallerinde çalışmışlar ve daha önemlisi utanmamışlar Gülhane parkı misali bir parkta bir köşeye tezgah kurmuş dans ediyorlar . Fena da etmiyorlar bence ya siz kendi kararınızı verin.




Park muhabbeti yeter bu kadar . Kiralardan bahsetmeye vakit kalmadı . Bir dahaki sefere inşallah .


2 Nisan 2019 Salı

Luoyang'da izledim belediye seçimlerini

Bu Pazar belediye seçimleri vardı Türkiye'de. Bu Çin'den izlediğim ikinci seçim olacak. Birincisi, 2015 senesinde, 7 Haziran seçimleri idi. Acemi bir istatistikçi bu iki örnekten (7 haziran 2015 ve 31 Mart 2019) benim bulunduğum yer ile seçim sonuçları arasında bir korelasyon üretebilir.
2015 e göre, bu sefer daha kolay oldu seçim sonuçlarına ulaşmak. O zaman, otelde kalıyorduk. Oturma salonuna çıkmış, orada, iPad'dan seyrediyordum Türkiye televizyonlarını. Bu sefer kendi kiralik evimizde kalıyoruz. Laptop bilgisayarı televizyona bağladım. Digitürk Play ile televizyondan izledim.​
Türkiye ile aramızda beş saat fark var. Turkiye'de sandıklar kapandığı zaman burada saat 10 olacaktı. Uykım gelmesin diye akşam yemeğini biraz hafif yemeye çalıştım ama pek başardım denemez. Saat 10 a kadar bir film izleyeyim dedim. Bizim ev sahibi "Mi" diye bir servise abobe. Bu "Netflix" gibi bir sistem ama Çince. Film ve diziler de Çince ama arada başka dilden filmler de oluyor. "The Eye" diye Jessica Alba'nın bir filmini izledim. Brisbane'da sinemalarda oynamıştı çıktığında, o yüzden belki seyredilebilir diye izledim. Çok kötüydü. Ama amacıma ulaştım. Film bittiği zaman saat 11 olmuştu,yani Turkiye'de saat akşam 6.​
Fox'u açtım, Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya işte sandıklar ne zaman açılacak, sonuçları nasıl göstereceğiz muhabbeti yapıyorlardı. Digitürk yayın bağlantısı başlangıçta gidip gidip geliyordu ama sonra düzeldi. Bir yandan da Samsung pad ile internet sitelerine bakıyordum. Rusen Çakır, Yavuz Oğhan falan. T24'e de bir bakayım dedim, You Tube'dan yanlışlıkla 24TV kanalına bağlanmışım. Bir süre sonra farkettim.​
Benim saatle geceyarısına göre YSK seçim yasağı kalktı. Sonuçlar verilmeye başladı. O gece ne olduğunu, Anadolu Ajansı falan nasıl sonuçların açıklandığını zaten herkes biliyor. Ben belki bir iki saat uyuyabilirim diyordum. Saat sabahın dördü oldu, hala İstanbul sonuçları "oyların 98.8% si sayılmış ve İmamoğlu - Yıldırım oranları da birbirine hemen hemen eşit gibi" (İmamoğlu biraz geride). Nasıl bırakıp yatarsın. Kahve içiyorum, çay içiyorum, internetten de ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Bu arada İmamoğlu yarım saatte bir ekrana çıkıyor, hakkımı yedirmem diyor. Bir ara Binali Yıldırım çıktı, "Seçimi kazandık" dedi ama öyle bir çoşkusu yoktu. Binali Bey'i ben severim. En azından mülayim bir adama benziyor. Niye bu belediye başkanlığına razı oldu anlamış değilim. Başına dert aldı diye düşünmüştüm ilk açıklandığı zaman. Her ne ise bu arada program devam ediyor. İstanbul sonuçları hep aynı. Cumhurbaşkanı önce Istanbul'da konuştu. Sonra Ankara'ya gitti. Istanbul'da sayılan oylar hala 98.8%. Işık hızına yaklaşan bir cisim gibi sanki. Işık hızına (yani yüzde yüze) yaklaştıkça, cismin kütlesi artıyor ve ivme kazanması bir o kadar daha zorlaşıyor. O bile değil. Kıdım kıdım da ilerlemiyor, olduğu yerde sayıyor. Bu minvalde iki saat daha geçti. Benim burda saat oldu altı. Dışarı çıktım, sokağımızın köşesinde bir çorbacı var. Oradan bir tas çorba ile biraz kızarmış ekmek aldım yedim.

Luoyang işçi emekçi kahvaltısı : hulatang ve pişi .
10 yuan yani 8 lira

Geri geldim, ekranda bir değişiklik yok. Bir düş aldım, traş oldum falan, saat 9u geçene kadar bekledim. Fatih Portakal ile Ismail Küçükkaya artık kapatalım, İsmail Çalar Saatte devam eder dediler. O zaman ben de televizyonu kapatıp gittim işe. Öğle yemeğine geldiğimde, "Çalar Saat" programında YSK Başkanı konuşuyordu. YSK sonuçlarına göre İmamoğlu 27 bin falan önde imiş. ​
Pazartesi gecesi erken yattım. Hiç uyanmadan on saat uyumuşum.

27 Mart 2019 Çarşamba

Luoyang Xi Yuan Caddesi McDonalds'da bir doğum günü partisi

Perşembe 28 Mart 2019 - Bu yazıyı aslında Pazartesi günü yazmıştım ama VPNe bağlanamadım bir türlü.  VPN olmayınca, Google da olmuyor, blog da.  Bugün bağlanabildim çok şükür. 

İstanbul'dan geldiğimizden beri Luoyang'da hava bir soğuk bir soğuk.  Affedersiniz popomuz dondu.    Site politikası imiş, merkezi ısıtma sistemi 15 Mart'ta durarmış.  Istisna yok.  Sorduk,kar da yağmış olsa durardı dediler.  Yani kaloriferler buz gibiydi.  Geceleri dışarıda sıfıra yaklaşıyor.  Gerçi sıfırın altına inmiyor ama, kalorifer olmayınca, 2-3 derece olması bile insanı üşütüyor. Neyse, gecen haftayı öyle böyle idare ettik.  Bugün hava ısındı.  Şu anda dışarıda 25o.  Gece en kötü ihtimalle 10 dereceye düşecekmiş.  Hiç problem değil.  Yorganı çektik mi kafamıza, terleriz bile.
​​
Geçen Pazar çok meşguldük.  Öğle vakti, Ruby'nin doğum gününü yaptık McDonalds'da.  Avustralya'da McDonalds restoranları, çocuklar için doğum günü partisi hizmeti de verirler.  Burada da öyledir diye yakınımızdaki bir McDonalds şubesine gidip sormuştuk Istanbul'a gitmeden önce.  "Dan'gran keyi" dediler, yani Çince "tabii ki yapabiliriz" demek (tam öyle demediler belki de az buçuk dil bilgisi ile ben yakıştırıyorum).​​
​​
​Sekiz çocuk, Ruby'nin anne babası, ve Meliz ile ben, McDonalds'da idik Pazar günü öğle vakti.  Meliz, önceden Ruby'nin hediyelerini almış paketlemiş, gelen çocuklar için de daha mütevazi hediye torbaları hazırlamıştı.  İki gün öncesinden de yakınımızdaki bir pastaneden doğum günü pastasını ısmarlamıştık.  Pazar sabahı, McDonalds'a giderken pastayı da aldık.  Görünüşü yakışıklı bir pasta seçmeye calıştık.  Fiyatı 238 RMB idi yani yaklaşık 230 lira.  Biliyorum Meliz şimdi bana kızacak kaç para harcadığını niye yazıyorsun diye ama Çin deki çarşı pazar fiyatlarını merak eden olur diye yazıyorum.  Oyle ahım şahım fazla bir yekün değil.​​
​​
Doğum günü partisi ile özel olarak restoranın meneceri ilgilendi.  Çok becerikli bir kızdı.  İngilizcesi benim Çincemden kötü ama elindeki akıllı telefonda bir tercüme yazılımı sayesinde bizimle gayet rahat anlaştı.  Dile hakimiyet mesele değil, konuya hakimiyette çok yetkindi. Gerek partiye hazırlık aşamasında, gerek parti sırasında, hiç "şimdi ne olacak acaba" duygusuna kapılmadık.  Bütün opsiyonları bize açıkladı, bizim cevaplarımızı kaydetti, dün de çocukları çok iyi idare etti.  Yani, mükemmel bir proje meneceri.  Meliz de ben de bir kere daha şu karara vardık, işini bilen insanlarla çalışmak bir zevk.​​
Sekiz tane 11 yaşında çocuğu kontrol etmek zor olur diye bilirdim.  Burada çocuklar laf dinliyor.  Doğum günü partisi saat 1 deydi ama yedi davetli çocuk 12 de geldi. Heyecandan evde duramamışlar. Çocuklara nasıl geldiniz diye sordu Meliz, otobüsle gelmişler.  Kendi başlarına.   Biraz sonra da Ruby, anne babası ile geldi.  İyi ki biz de erken gitmiştik.  Daha doğum günü parti köşesi hazırlanmış değildi.  Sekiz çocuk bir masaya oturup uslu uslu beklediler.  Bir dondurma alayım size dedim.  Dışarıdaki dondurma tezgahına gittik.  Kendi aralarında uzun uzun tartıştıktan sonra ne dondurması istediklerine karar verdiler.  Yedisi de aynısını istedi.  Sekizinci ben istemiyorum dedi.  Külahları aldık içeri girdik.  Meliz farketti dondurma almamış olan sekizinciyi.  Yüz düşmüş, nerede ise ağlayacak (Meliz söyleyince farkettim).   Sordu ona ne oldu diye.  Meliz onların İngilizce öğretmeni ya, çocuklar çatapat ingilizce ile dertlerini anlatabiliyor.  Meğersem, bu kız diğer yedisinden farklı bir dondurma istiyormuş ama çoğunluk çilekli dondurmaya karar verince ve hepsi de daha başta aynı dondurma almaya karar vermiş oldukları için bu da onlara küsmüş ve dondurma yememeye karar vermiş.  Bu tartışmalar hep benim yanımda geçmişti dışarıda ama ben hiç bir şey anlamamıştım.  Bereket Meliz farketti onun mutsuzluğunu.  Gel dedim, ona da istediği dondurmayı aldık.  Herkes mutlu oldu. Biraz sonra zaten menecer geldi çocukları yukarıya doğum günü parti köşesine götürdü.  Önce onlara parti külahları falan verdi.  Daha sonra misafir çocukların herbirine birer kart ve kalem verdi.  Doğum gününü kutladığımız Ruby hakkında düşüncelerini yazmalarını istedi.  Ben hepsi 30 saniyede "Ruby benim çok iyi arkadaşım.  Doğum günü kutlu olsun" diyip geçiştireceklerini sandıydım.  Kızlar en az 15 dakika düşündüler ve öyle yazdılar, verilen kartları doldurdular.  Daha sonra menecer hepsini okuttu birer birer.​
Çin'de tek çocuk politikasının uygulanmaya konmasından beri çeşitli kaynaklarda yeni yetişen nesilin çok şımartıldığı ve gelecekte problem olacağı yazılıyordu.  Benim buradaki küçük ölçekli gözlemlerim bunu doğrulamıyor.  Belki 2-3 yaşına kadar çocuklar şımartılıyor ama ondan sonraki yaşlarda pek şımarık çocuk görmedim.  Zaten çocuklarin üzerinde yük çok fazla.  Küçük yaşlardan "hazırlık okullarına" gönderiliyorlar.  Bu hazırlık okullarından bizim mahallede evin etrafında en az on tane var.  Akşamları anneler babalar küçücük çocukları getiriyorlar matematik, okuma yazma, vb dersler için.  Çin'de tahsile çok önem veriliyor.  Tahsilin ürününü almak için de iyi okullara gitmek çok önemli.  Bu "iyi okul" zinciri ta ilkokuldan başlıyor.  Eğer iyi bir ilkokula gitmişse çocuk, iyi bir ortaokula kabul edilme şansı artıyor.  Eğer iyi bir ortaokulda okumuşsa, iyi bir liseye girme ihtimali yükseliyor.  Daha sonra üniversite keza öyle.  Her aşamada okula kabul imtihanla oluyor ama iyi okullarda imtihana daha iyi hazırlanıyor çocuklar. Okula paralel olarak dersanelere de gidiyorlar.  Yani üniversiteyi bitirene kadar çocukluk ve gençliklerini geçirmeye fazla fırsatları olmuyor.​
Bir doğum günü partisinden başladık nerelere geldik.  Burada bitireyim.​

Doğum günü pastası 

Çocuklar yazıp çiziyorlar 

Doğum günün kutlu olsun -- Happy Birthday şarkısı Çin'de de aynı şekilde söyleniyor 

3 Mart 2019 Pazar

Havada bulut yok bu ne dumandır

Artık bahar geldi.  Güneş ortalara çıkmaya çalışıyor ama işi zor.  Luoyang'da havanın kalitesi 2015 senesine göre düzelmiş ama çok daha düzelebilir.  Şu fotoğrafı Cuma sabahı işe giderken çekmiştim.
Uzakta iki bacayı ve bacalardan salınan dumanı anca seçiyorsunuz.  Bacalar uzak değil aslında ama havadaki isten zor gözüküyorlar.  Bacanın biri Number 1 (birinci) traktör fabrikasina elektrik üretiyor, diğeri Number 1 Maden Makinaları fabrikasına.  Bu "Number 1", Çin çapında "Number 1". Yani Çin'in bu alanlardaki en büyük fabrikaları.  1960 larda Sovyet yardımı ile kuruldukları zaman henüz güvenilir bir güç şebekesi olmadığı için her fabrika kendi güç santralı ile birlikte kurulmuş.  Kömür santralleri tabii.  Küçük ölçekli ve kirli santraller.  Bu resimi çektiğim köşeden geriye doğru baktığımda gördüğüm resimle bir tezat.  Geriye baktığımda yeni Çin'i görüyorum.  İşte aşağıdaki resim.  Sola baktığımda da yukarıdaki bacalar yani eski Çin.
Havayı kirleten fabrika bacaları değil sadece.  Belki de daha fazlası ev bacaları.  Evlerde ısınmak için yakılan kömür.  2015 senesinden beri havanın biraz düzelmesinin bir nedeni, belli mahallerde merkezi kazanlar kurulup apartımanlarda merkezi ısıtmaya geçilmesi, merkezi derken mahalle merkezli anlamında.  Bu işleme tabi tutulan yerler hep eski mahallelerde, sokaklarda kafanızın üzerinden koca koca ısıtma boruları geçiyor.  Estetik olarak biraz kusurlu ama işi görüyor.

Hava belki dört sene öncesine göre temiz ama yine kirli.  Evdeki televizyonun hava kanalında düzenli hava kalitesi ölçümleri veriliyor.  Şu resmi Cuma sabahı çektim.

145 imiş o sabah  Luoyang Hava Kalitesi.  Bu SO2, NO2, PM10, PM2.5, CO ve O3 ölçümlerinden hesaplanan bir kompozit indeks.  PM2.5 ve PM10 tabii ki çapı 2.5 ve 10 mikron altındaki katı madde yoğunluklarını temsil ediyor ama bire bir temsil degil.  Burası biraz fazla detay olacak, bloğun adı Teknik Teferruat olduğu için detaya girmem lazım.  Bu bilgiyi bulabilmek için en az bir saat harcadım.  Hala tam olarak anlamış mıyım ondan da emin değilim.  Yanlışım varsa bildirin lütfen.  Konu bu rakamların birimlerinin ne olduğu konusu.  PM10 deyince 10 mikrondan küçük parçacıklardan kastedildiği her yerde yazıyor ama PM10 indeksi eğer 100 ise bu 100 rakamının biriminin ne olduğu hiç bir yerde yazmıyor, PPM mi, PPB mi yoksa bambaşka bir şey mi?  Benim anladığım en sonuncusu.  Yani rakamın fiziksel bir anlamı yok.Ölçümler mikrogram/m3 olarak yapılıyor ama  PM2.5=111 demek 111 mikrogram/m3 demek değil.  Fiziksel ölçümler uluslararası standardlarda belirlenen formüllerle 0 ila 500 arasında bir indekse çeviriliyor.  2013 senesinde, bu formüller biraz daha sıkılaştırılmış.  Mesela, PM2.5 indeksi, mikrogram/m3 ölçümleri kullanarak 2013 öncesi ve 2013 sonrasında şöyle hesaplanıyormuş:

Indeks başlı başına bir anlam ifade etmiyor.  Başka yerleri kıstas olarak almak lazım.  Aşağıda aktardığım bir kaç başka şehirdeki ölçümlerle kıyaslayın.

Beşiktaş verileri Ağustos 2018'e ait.   İstanbul'un bir kaç yerinde ölçüm yapılıyor.  Güncel olarak tek bulabildiğim Kağıthane:


2000 ler öncesi Çin hava kalitesi için veri yok.  2008 senesinde, ABD Pekin Büyükelçiliği, kendi avlusunda yaptığı ölçümleri twitter'den yayınlamaya başlayınca, hava kalitesinin gerçekten kötü olduğu ortaya çıkıyor.  Devlet bilimsel bir ölçüm ağı tesis ediyor ve 2013 senesinden itibaren ülke alanında önemli şehirlerdeki hava kalitesi düzenli olarak yayınlanıyor.  Halk da meraklı, bu yüzden televizyon kanallarında görebiliyorsunuz.


28 Şubat 2019 Perşembe

Sabah bando ile uyandı herkes (ben hariç)

28 Şubat 2019

Bu sabah erkenden Avustralya ile önemli bir videochat vardı.  Bir kaç ay içinde kontratı imzalayıp başlamayı umduğumuz projenin hazırlık toplantılarından biri.  Başlama zamanı Avustralya saati ile 8:30, Luoyang saati ile 6:30.  Normal olarak 5:30 da uyanıyorum zaten.  O yüzden çok uygunsuz bir zaman değil.  Nedense bu sabah 4 te uyandım.  Yatakta biraz sağa sola döndüm.  Uyku basmayınca kalktım.  Erken kalkınca, kahvaltımı yapmaya traş olmaya falan da vaktim oldu.  Evde internet hızı çok iyi.  Toplantıya sorunsuz bağlandım.  Avustralya'da beş şehirden katılanlar vardı, ben Luoyang'dan, modern teknoloji harika. 
Toplantının sonuna doğru dışarıdan gümbür gümbür bir bando sesi gelmeye başladı.  Saat 8.  Bu saatte nedir ki bu derken toplantı bitti.  Evden çıkınca gördüm, yandaki apartıman binasının önüne üç dört tane speaker koymuşlar, bir keyboard, bir borazan, ve vurmalı çalgılar, bastırmış gidiyorlar.​

Biraz dinledim sonra yola koyuldum. Yollarda millet kahvaltılık alıyor yiyor.  Ben kahvaltıyı saat 4:30 de yapmışım.  Şimdi saat 8:30.  Karnım acıkmış.  Her sabah önünden geçerken merak ettiğim bir tezgahtan kızarmış hamur (pişik deniyor bizde sanırım) ve haşlanmış yumurta aldım.  İşte tezgah bu.​

Ofise gidince, çay suyunu kaynattım, çayımı yaptım ve afiyetle yedim.​
Gördüğünüz kahvaltılık için  2 yuen ödedim tezgahta (yani yaklaşık 1 YTL).  Yanımda bozuk para yoktu, telefonla ödedim.
*** 

Bizim mahalledeki bakkalda beyaz peynir bulunmuyor.  Evde beyaz peynir bitmişti, biraz daha büyük bir markete gittik dün akşam.  Mesafe 6 kilometre falan ama otobüs kartımız var.  Atladık gittik.  Anti parantez, otobüsler hem sık hem ucuz, adam başı 1 yuen (yani 50 kuruş hemen hemen) ve şimdiye kadar beş dakikadan daha fazla otobüs beklediğimizi hatırlamıyorum .​
Gittigimiz yerde  "Gallery" diye tabelası olan (yani ingilizce tabelası olan) bir lokanta gördük.  Daha önce de önünden bir kaç kez geçmiştik.  Hadi bir deneyelim dedik.  Menüde hem batı mutfağından, hem Çin mutfağından seçenekler var.  Ben Çin mutfağından bir kombinasyon aldım:​

Et suyu, kıymalı ıspanak, pilav üzeri haşlanmış dana eti/mantar/soğan, havuç salatası, ve bir de tofu.  Tofu sağ üst köşedeki beyaz kase, hani resimde cacık gibi duruyor olan.  Tofu mayalanmış soya fasulyesi hamurundan yapılıyor.  Ben seviyorum.  Tofunun bin bir çeşidi var.  Nerden baksan fasulye hamuru, nesi farklı olacak denebilir.  Değişik değişik farklı işlemlerden geçtikleri için dokuları farklı oluyor, sert, yumuşak, gözenekli, kaygan, ip gibi, plaka plaka, vb.  Sade suya haşlayıp yerseniz hepsinin tadı aynı ama tofu hiç bir zaman sade yenmiyor.  Değişik değişik malzemelerle (et, ot, ve saire) değişik şekillerde (kızartma, haşlama, ızgara) pişirilebiliyor. Dün akşamki tofu et suyunda pişirilmiş ve içine birazcık baharat konmuştu.  Muhallebi gibi düşünün ama tatlı değil ve et suyunda pişmiş.  İşte öyle bir şey.  Benim hoşuma gider.  Neyse, yukarıda gördüğünüz benim tepsinin fiyatı 40 yuen idi (yani aşağı yukarı kaba hesap 20 YTL). ​
Menüde kalamar vardı.  Merak ettik onu da ısmarladık.​

Kalamar servisi geldiğinde altı halka idi ama fotoğraf çekmeyi birer halka yedikten sonra akıl ettik.  Sanırım 16 Yuendi (yani 8 YTL) kalamarın fiyatı.  Kalamar güzeldi.  Pizza çeşitleri de vardı ama pizza yemek istemedik.  Meliz karabiber soslu dana etli Çin şehriyesi ve Çin ıspanağı ısmarladı. Onların fotoğrafını çekmedim.  Porsiyonlar çok büyüktü.  Sonuç olarak ben etli pilavımın yarısını  tabakta bırakmak zorunda kaldım.  Meliz de aynı şekilde, hatta yarısını bile yiyemedi.  Yemeklerin tadı fena degildi ama çok yağlıydı.  Şimdiye kadar hiç bir lokantada o kadar yağlı yemek yemedik. Tofumu bitirdim ama, onu sevdim.  Bir daha o lokantaya gitmeyiz.  İki kişi 120 yuen ödedik (60 YTL).​

27 Şubat 2019 Çarşamba

Luoyang'da gündelik hayatımız

 27 Şubat Çarşamba

Dünkü blog girdimde, sabah işe giderken evin önünde gördüğüm ağaç destek operasyonundan bahsetmiştim.  Dün sonunu beklemeden terkettim.  İşte operasyonun sonucu. 



Sabahları evden saat 8 civarında çıkıyorum. Luoyang ahalisi saat 7 den itibaren başlıyor işe gitmeye.  Ben çıktığımda sokaklar kalabalıklaşmış oluyor.  Üniversite yakın.  İntizamlı bir yürüyüş temposu ile 15 dakikada varıyorum ofise.
Yolda arabalardan ziyade dikkat edilmesi gereken trafik, bisiklet ve motorsiklet trafiği.Bir fotoğraflarını çekeyim dedim.

Aslında yukarıdakinden daha fazla oluyor ama ben anca bunu yakalayabildim.  Yukarıdakiler, tali yolda gidenler.  Tali yol yoksa, kaldırımdan gidiyor bazıları. Esas onlar tehlikeli.​

Beşiktaş'ta yollarda evlere yemek su siparişi teslim eden motosikletlere dikkat etmek gerekiyordu.  Beşiktaş'takiler benzinli motorla çalıştığı için kolaydı.  Seslerini duyuyordum.  Buradaki motorsikletlerin çoğunluğu elektrikli.  O yüzden hiç haberiniz olmadan, birden yanıbaşından seğirtip gidiyor.  Dediğim gibi, kaldırımda yürüyorum nasılsa diye güvenip tedbiri elden bırakmamak gerekiyor çünkü kaldırım yeterli bir korunak değil.  Kaldırımda bile yürüyor olsanız, arkanızdan bir motosiklet geliyor olabiliyor.  O yüzden yürürken ani istikamet değiştirmiyorum.  Dönmem gerekiyorsa önümü arkamı kolaçan edip ancak ondan sonra dönüyorum.

Bugün öğleden sonra ofise "water fountain" (Türkçesi nedir? "şadırvan"?) getirip taktılar.  Kendi ısıtıcısı da var.  Ben yeşil çay içmeye alışkınım Brisbane'dan.  Günde en az iki litre yeşil çay içerdim orada ofiste.  Artık burada da içebileceğim.



26 Şubat 2019 Salı

Meliz Öğretmen

26 Şubat 2019

Bugün sabah evden çıktım.  Binanın önünde altı amele toplanmış bir ağaca destek yapmaye çalışıyorlar.  Küçücük cılız bir ağaç. İki bilemedin üç kişinin rahat rahat yapacağı bir işi bakalım altı kişi nasıl yapacak diye biraz durdum seyrettim.  Ingilizlerin dedigi gibi "too many cooks spoil the broth."  Aralarında işin nasıl yapılacağı konusunda münakaşa çıktı. Onlar tartışmaya devam ederken ben bıraktım gittim.  Akşam dönünce fotoğrafını çekerim bitirdikleri işin.
Çöp bidonunun yanından geçerken mahallemizin mukavva toplayıcısı teyzenin de sabah erkenden mesaiye başladığını gördüm.  Çöp kutularından mukavvalar şişeler sadece Türkiye’de toplanmıyor yani.  Bu teyze Çukur’un Aliço’su gibi ama arkasında sürükleyeceği arabası yok.  Mukavvaları peyderpey paketleyip bir yerlere depolamaya götürüyor ama nereye nasıl yapıyor, orasını bilmiyorum.

Üstünkörü gözlemleyen birine, yani ben, sanki yapılan işlerde hep bir düzen noksanlığı varmış gibi geliyor. Hiç bir şey tam olarak yapılmıyor, ya bir şey eksik kalıyor ya bir yanı yamuk oluyor. Bizim evin banyosundaki fayanslar döşenirken mesela bazılarının üzerindeki kuruyucu filmi çıkarmayı unutmuşlar, öyle yapıştırılmış duvara.  Yollarda kaldırımlar delik deşik.  Çöpçüler ellerinde herbiri başka stil bir süpürge aynı tozu ordan alıp oraya süpürüyorlar.  Herkes çok çalışkan, insanlar devamlı bir şeyler yapıyor.  Ama yapılanlara sanki hep bir baştansavmalık hakim.
 Öte yandan kendi kendime diyorum, yahu bu ülke son yirmi senede nereden nereye geldi, dünyanın birinci gücü olma yolunda diyorlar, haksızlık etme diyorum.  Kendi kendime diyorum yani.  Üstelik bu gelişmenin birinci elden şahidiyim.  1995 lerden beri Çin'e gidip geliyorum.  Her geldiğimde farklı bir Çin buluyorum.  Mesela küçük Luoyang bile 2015 de bıraktığımız gibi değil.  Havası sanki biraz daha temiz.  Caddeler sokaklar kuşkusuz daha temiz.  O zaman 2015 senesinde hiç bir yerde bulamadığımız şeyleri şimdi mahalle süpermarketlerinde bile bulmak kabil, mesela feta cheese yani Edirne peyniri.   Bütün bu baş döndürücü gelişme nasıl oldu şaşırmamak elde değil. Demek ki bir ülkenin ileri gitmesi için herşeyin saat gibi çalışması gerekmiyor.  Mühim olan taşın altına herkesin elini koyup itmeye devam etmesi.  Bu oldukça ilerleme de oluyor.  Anlık kesitlerde sanki yarım yamalak eksik noksan oluyormuş gibi gözüküyor ama o noksanlıklar zaman içinde tamamlanıyor.  Mesela şu gördüğünüz yolun döşenmesi biz bu eve geldiğimizde (yani üç hafta önce) taze bitmişti.  Dün bir kaç yerden kazmaya başladılar.  Ya bir şeyi eksik bıraktılar ya da plan değişti. Bir çok yeri kırdılar daha da kırmaya devam ediyorlar.

Bir yandan israfa kızıyorsun.  Bir yol döşemesini planlı programlı yapamazken aya nasıl gittiniz diyorsun.  Ama öte yandan biliyorsun ki bir kaç hafta sonra bütün bu üstü çul ile örtülmüş delikler kapanacak yol sanki baştan öyle tasarlanmış gibi pırıl pırıl duracak.

Eminim insan çok olmasının da bunda etkisi var.  Cin'de şu anda yapılacak işin gerektiğinden daha fazla eleman var.  O yüzden insanlar erkenden emekli oluyor.  Genç yaşta (64 yaşındaki Halim'e göre genç yaşta) insanlar iş yok güç yok ne yapacak.  Mahjong oynuyorlar.  Burada kahvehaneler böyle yol kenarına iğreti iliştirilmiş çadırlar gibi.  "Millet Kıraathanesi" ya da bildiğimiz içinde tavla okey oynanan kıraathane kavramı henüz buraya gelmemiş.



***
Meliz geçen hafta başladı okulda öğretmenliğe.  Bu bloğu 2015 senesinde takip edenler bilirler.  O zaman kaldığımız misafirhanenin yakınında bir ilkokul vardı.  Camdan görüyorduk bahçede toplanan çocukları.  Meliz gitti okul müdürü ile görüştü ve okulda her gün birk aç saat çocuklara ingilizce sohbet dersleri vermeye başladı.  Bilabedel yani gönüllü olaraktan.
 
Avustralya’ya döndükten sonra da okuldaki öğretmenlerle irtibat kopmadı. Bu sefer geldiğimizde tekrar devam etmek ister misin dediler.  Olur dedi.  Ancak bu sefer 2015 gibi okula yakın değiliz.  Yürüyerek gitmesi en azından yarım saat sürer. Okul müdiresi problem değil dedi, bir özel şoför tahsis etti.  Öğle vakti özel şoför Meliz Hanım’ı evden alıp okula götürüyor.  Akşam üzeri de eve geri getiriyor.

İlk hafta altıncı sınıflarla idi dersler. Bu çocuklar 2015 senesinde ikinci sınıfta idiler ve o zaman Meliz onlara ders vermişti.  Bu sefer tekrar görünce çok sevinmişler.


16 Şubat 2019 Cumartesi

Çin yeni yılı

16 Şubat 2019

Avustralya'da seyahat planlarını yaparken iki seçenek vardı Çin'e uçuş için: yeni yıldan önce,  yeni yıldan sonra. 2015 senesinde , yeni yıl sonrası gelmiştik.  Bu sefer biraz daha erken gidip yeni yıl haftasını burada geçirelim dedik.

Çin batı takvimini kullanıyor ama geleneksel bayram tarihleri ayın durumuna göre her sene ileri ya da geri kayabiliyor . Çin yeni yılının ilk günü için kural, 21 Ocak ve 20 Şubat arasındaki dolunay günü olması.  Easter yani Paskalya yortusunun Nisan ayındaki dolunay gününe bağlı olduğu gibi . Yani tarih seneden seneye bir iki hafta değişebiliyor. Bizim de kullandığımız Gregorian takvimin 2019 yılında,  Çin yeni yılının ilk günü 5 Şubat idi.  Çin seneleri biliyorsunuz on iki hayvan ismi ile sıralanıyor: fare, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, keçi, maymun, horoz, köpek, domuz.  Aşağıda şekil verdim ki kendi burcunuzun ne olduğunu bulun diye.  Ben keçiyim.

Brisbane'da bizim oturduğumuz semttte Çin göçmeni çoktur.  Hatta bazen Sunnybank'a indiğimde kendimi Çin'de bir yabancı gibi hissederim. Dükkan sahipleri Çinli, müşteriler Çinli, lokantalarda garsonların hemen tamamı Çin'den gelip burada üniversitede okuyan öğrenci.  Arada benim gibi bir iki istisnayı saymazsan, sanarsın Sunnybank değil Shanghai.   Çin kökenli insan çok olduğu için, Çin yeni yılı kutlamaları Sunnybank'ta çok güzel geçer.  Havai fişekler atılır, ejderha dansları tertiplenir, AVM lerde özel programlar olur.  Şu aşağıdaki fotoğraflar hep Brisbane'daki Çin yeni yıl kutlamalarından ve biri hariç hepsi Sunnybank'de çekilmiş.

Sunnybank'taki Çin yeni yıl kutlamaları böylesine muhteşem olduğu için, Çin'deki kutlamalar kimbilir nasıldır dedik Meliz'le birbirimize.  Ve bu şekilde karar verdik Çin'e yeni yılın hemen öncesi gelmeye.

Yeni yil "kutlaması" burada bir hafta sürüyor: 4-9 Şubat.  Sokaklarda atılan bir kaç çatapat dışında hafta boyunca bir tek kutlama olayına şahit olmadık.  Biraz hayal kırıklığına uğramadık desem yalan olur.

Çinliler yeni yıl haftasını nasıl geçiriyorlar?  Çoğunluğu aileleri ile.  Yeni yıl haftası sırasında tren uçak bileti bulmak imkansız.  Beijing, Shanghai başka büyük şehirlerde çalışanlar, yeni yılı tatilinde ana babalarının ailelerinin yanına gidiyorlar.  Haftayı hasret gidererek geçirip sonra işlerine geri dönüyorlar.

Brisbane'dan Çin kökenli bir meslekdaşım, Guan, ve karısı da burada idi yeni yıl haftasında.  Avustralya'ya gelmeden önce (1980 lerde) burada bir fabrikada çalışmış ve burada evlenmiş.  Bu yılbaşında onlar, karısının üç kız kardeşi ve anneleri hep beraberdi.  Biz kız kardeşleri ve annelerini eskiden beri tanıyoruz.  Anne baba 1990 ların sonunda Brisbane'a gelmişlerdi, ilk o zaman tanışmıştık.  Daha sonra Luoyang'a gelip gittiğimizde her sefer onları da gittik gördük hal hatırlarını sorduk.  Baba iki sene önce vefat etti ama 89 yaşındaki annenin sağlığı yerinde maşallah.  Biraz bunama belirtileri var diyor kızları ama çok belirgin değil.
Yukarıdaki fotoğrafta üç kızkardeş, üç damat, anne ve biz. Mekan bizim ev.  Kızkardeşlerden biri o gün çalışıyordu gelemedi, ama kocası geldi ve fotoğrafı da o çekti. Yeni yıl haftasında her gece bu aile birlikte başka bir lokantada yemekte idik.  Dört kızkardeşin her biri bir gece yemeğe götürdü.  Biz bir kere götürdük.  Bu arada Guan'ın eski meslekdaşları da var, onlar da yemeğe götürdü.  Yani her gece farklı bir yerde yemekte idik.  Gündüz evde çalışıyordum.  Çünkü ben yıllık izinde değilim.  Avustralya'dan habire e-mailler geliyor, cevaplamak lazım.  Bereket evde internet bağlantısı çok güzel. Avustralya gibi saat 5'i geçerken kalkıyorum Kahvaltı, traş, düş, Türkiye haberleri falan derken saat 7 civarında bilgisayarın başına oturuyorum. Akşama kadar da iş bitmiyor.  İş bitmez zaten.

İşte aşağıdaki resimde, bu akşam yemeklerinden birinde. Meliz, dört kız ve anneleri birlikte.



Kız kardeşlerin isimlerini babaları koymuş.  Hepsi "Li" ile başlıyor: Liming, Lidan, Liçin, ve Lihey. "i"lerin hepsi uzun okunuyor, yani liiiming, liiidan, liiiçin, ve liiihey.   Meliz'e de annnesi "Liiimey" diyor. O da beşinci kız kardeş yani.  "Five sisters" diye bir WeChat grubu kurdular. Fotoğraflar orda paylaşılıyor.

Yine birlikte geçen bir gece sonrası fotoğraf.  Yeni yıl panosu vardı, onun önünde çekelim dediler.  Geleneksel gömlek giymiş karı koca en yaşlıları.  Koca (arkada en sağda) müslüman.  Cin'de hatırı sayılacak kadar müslüman var aslında.  Ben bu damata müslüman biraderim diyorum.  Soldan ikinci, Wu'ya taktığım ad, içki masası biraderim, çünkü damatlar arasında harbi içki içebilen bir tek o.  Guan, zaten meslektaş biraderim.  Dördüncüsü de "my decent brother", içki sigara gibi kötü alışkanlıkları olmadığı için.


İçki masası biraderim Wu, aynı zamanda da müzisyen biraderim.  "Ar-Hu" çalıyor.  Bizim yaylı tambura benzeyen bir çalgı.  O benzerlikten dolayı aklıma geldi beraber "Dağlar Dağlar"ı söylemek.  Barış Manço'nun melodisini tam olarak çıkaramasa bile, şarkının makamını kaptı Wu. Bence.  Siz dinleyip kendi kararınızı verin.

Hafta sonunda Guan'ın eski patronu evlerine "mantı" yemeye çağırmıştı.  Onun karısı da müslüman.  Evde sehpaların masaların üzerinde bizim Anadolu evlerinde de görülen küçük örtüler falan var.  Bu Meliz'in gözlemi.  Diğer evlerde böyle değilmiş.  Cin'de de bu sehpa üstü ufak ufak örtüler acaba dedik müslümanlık belirtisi midir? Ben ne diğer evlerde örtü olmadığını farketmiştim, ne de bu evde örtü olduğunu.  O yüzden bir fikir beyanında bulunamıyacağım.

Ben "mantı" dedim ama Chinese dumpling aslında.  "Çin mantısı" diyelim.  Ocağın üzerinde tencere kaynıyor.

Mantıları kapamaya Meliz de yardım etti.  Meliz tabii Çinli kadınlar gibi değil, kendi bildiği mantı gibi kapadı.  Sen "dumpling" gibi değil "Wonton" gibi yapıyorsun dediler.  Daha kötü daha iyi değil, değişik bir türde yapıyorsun anlamında.  "Wonton" genellikle çorba olarak içiliyor.  "Dumpling" (ya da Çincesi ile "CiaoZı" kuru yeniyor.   "Wonton" diye yazılıyor pinyin alfabesinde ama aynen "mıntın" diye okunuyor.  Bu şekilde "mantı" kelimesinin etimolojik olarak kökünü bulmuş oldum bu sayede.  Eminim Çinceden geçmiş dilimize.  Onların söylediği şekilde "mıntın" ile bizim "mantı" ses olarak birbirini çok andırıyor.

İşte yapılmış bir tepsi "CiaoZi".


Bu da piştikten sonra.  Servis tabağı.  Her birimizin önünde küçük kaseler var, o kaselere böyle tabaklardan alıp koyuyoruz "ciaozi"ları.


Normal olarak dumpling'de kullanılan kıyma domuz kıyması oluyor.  Bu kadın müslüman olduğu için domuz yemiyor.  Onun sayesinde biz de dana kıymalı dumplingi ağız tadıyla yedik.

Ev ziyaretinden bahsederken biraz da insanların oturduğu evlerden bahsedelim. Bu gittiğimiz ev, 1970'lerde Rusların fabrika lojmanı olarak inşa ettiği bir blokta.  Ev sahibimiz de zaten o zamanlar girmiş fabrikada işe.  O zamandan bu zamana burada oturuyor.  Fabrikada kısım şefi olduğu için, lojmanı herhalde "iyi" lojmandır.  Üç oda, küçük bir mutfak, küçücük bir tuvalet.  Aynı tuvalette tepede telefon duş.  İşte o kadar. Mekezi ısıtma gelmeden önce aşağıda bir de kömürlükleri varmış.   O mutfak ilk yapıldığı zaman belki bu kadar küçük değildi ama içerisine buzdolabı ve çamaşır makinesi girince ufalmış.  Odaları yatak odası olarak tutuyorlar. İki çocuk da büyümüş kendi evlerini kurmuş çoktan ama ziyarete gelirlerse diye hazır tutuluyor.  Yemek masası mutfak ile antre arasında kurulmuş.  Onun etrafına on kişi sıkıştık küçük tabureler üzerinde ve yemeğimizi yedik.  Ev sahibi çok iyi içerdi daha önceki seyahatlerden biliyorum. Bu sefer doktor içkiyi kısıtlamasını söylemiş yüksek tansiyondan dolayı.  O yüzden içkiyi her zamana göre az içtik.  İçki dediğim tabii ki "baiju".  Bizde rakı ne işe, Çinde de "baiju" o.  Bira şarap da içiliyor ama içki denince akla gelen "baiju".  Alkol oranı 52%.  Çok zevkli bir yemekti.  Benim Çince kıt olduğu için anlaşmamız biraz sıkıntılı oluyor ama bir kaç cümle kurabilmem bile onların çok hoşuna gittiği için güle oynaya yedik içtik.  Meliz bulaşıkları yıkamaya da yardım edelim diye teklifte bulundu ama kabul etmediler.  Dışarı çıktığımız zaman hava çok soğumuştu, belki de eksi 6 ya da eksii 7.  Bereket oğullarından biri bizi arabasıya götürdü yoksa o havada taksi bulalım derken şifayı kapardık.