Güney Çinde aynı tarifin “şu caddeden sola dön 300m yürü,
sonra tekrar sola dön, yüz adım sonra görürsün” şeklinde olacağını
söyledi. Bu gözlemi sınayacak kadar
Çincem olmadığı için, öyle kabul ettim.
Türkler de Güney Çin insanı gibi tarif ediyor bence. .
“Kuzey güney” den ziyade “sola dön, sağa sap” şeklinde yani. İlginç bulduğum bir gözlem olarak bunu burda
kaydedeyim dedim.
“Kuzey” ve “Güney”, istasyondan hangi kapıdan
çıkacağız. Beijing Luoyang’ın
kuzeyinde. “BeiJing’in kelime anlamı
zaten “Kuzey Başkent” demek. 15.yüzyılda
Ming Hanedanı sırasında, “Güney Başkent” olan NanJing’den ayırt etmek için öyle
adlandırmışlar. Biz trenle güneyden
geldik. “Herhalde, istasyon da şehre
girer girmezdir” diye hüküm yürüttüm.
“Kuzey” kapısından çıktık, şehrin merkezine doğru bir taksi bulmak için.
Taksiye binince, Luoyang’da iken şirketteki tercüman kızın
hazırladığı sayfayı gösterdim: “Sayın şoför, beni lütfen şu adresteki şu otele
götür” diye otel adresini veriyor -
muş. Hepsi Çin karakterleri ile tabii,
40 punto ile bir sayfaya kocaman yazılmış.
Şoför sayfayı eline aldı, baktı, bir şeyler söyledi, ses tonundan “tamam
anladım” der gibi geldi. Zaten on beş
dakikada otele vardık.
Otelimiz, Sunworld Dynasty, şehrin tam
merkezindeki “WangFuJing” bölgesinde.
Fotografta
yandaki tarihi bina da bir kilise. Pazar günü de ordaydık. Kilisede ayin yapıldığını görmedik ama sürekli
önünde grup grup fotoğraf çektiren Çinli turistler gördük. Önünde küçük bir park var, WangFujing’in
kalabalığından kaçanlar için elverişli bir konaklama yeri. İşte aşağıda, banklarda dinlenenleri görüyorsunuz.
Arkadaki cadde, WangFujing.
O akşam yemeği Luoyang'dan babasını tanıdığım bir gençle
yedik. İyi bir üniversiteden makina
mühendisi olarak mezun olmuş iki sene önce.
Geçen sene evlenmiş. Şimdi kocası
ile Beijing'de yaşıyormuş. Benimle çok
tanışmak istemiş, ben de olur dedim babasına.
Akşam kocan da gelsin, beraber yemek diyelim demiştim, kocasının başka
bir işi çıkmış, tek geldi. Hotel
yakınında onun tavsiye ettigi mütevazi bir lokantaya gittik.
Kocası Beijing'li imiş, bir pazarlama işinde çalışıyor.
Beijing'in cazibesi çekmiş, buraya yerleşmişler. Kız Çin'in iyi üniversitelerinden birinden
makine mühendisi olarak, hem de iyi notlarla (GPA=3.1), mezun olmuş. Ama
mesleğinde iş bulamamış, bir dergide editör olarak calışıyor. "Memnun musun işinden" diye sordum. "Hayır" dedi. Tek bir örnekten genelleme yapmak zor ama,
böyle iyi üniversiteden mezun kız, Beijing gibi büyük bir şehirde kendi
mesleğinde iş bulamıyorsa, Çin mucizesinde bir takım tökezlemeler başlamış gibi
gözüküyor. Avustralya’da ya da ABD’de
doktora falan gibi seçenekleri düşünüyor, onun için benimle tanışmak istemiş. Babası
da biraz bahsetmisti bunlardan.
"Biraz hayalci" demişti, kızı için. Belki de onun için, benim konuşmamı
istemişti, belki biraz aklını çelerim diye.
Ben kimseye akıl vermeyi sevmem. Çünkü benim için doğru olan bir
seçenek, başka biri için daha değişik şartlarda en kötü seçenek olabilir. Bu kızın durumunda, benim kanaatimce en ehven
olanı, Çin'de kendine daha iyi bir iş araması aslında. Ama yaşı nerdeyse otuzuna gelmiş bir genç
hanıma benim 'böyle yap, şöyle yap, senin için öylesi daha iyi olur" demem
zor. Desem de ne kadar dinler bilmem zaten.
Sadece sorularını cevaplandırdım, dışarıda yaşam hakkında hem ben, hem
Meliz elimizden geldiğince bilgilendirmeye çalıştık. Sonunda bu konuşmadan kendisi için ne dersler
çıkardı, bilmiyorum. Çok şirin bir
kızdı, umarım gelecek onun için hayırlı olur.
Bunları konuşurken, bir yandan da yemek yemeyi ihmal
etmiyordum tabii.
Bu
lokantanın özelliği, "noodle" yani şehriye imiş. Bu yüzden, her birimize kocaman birer kase
şehriye geldi zaten. Onların dışında,
masadan ilgimi çeken tabakları, aşağıda yanyana kopyaladım fotoğraftan kesip.
Soldaki, bal peteği gibi sıralanmış şeyler, bu
lokantaya has bir tarif olup, başka
yerde olmayan bir "noodle" çeşidi imiş. İki kase de değişik sos ile
birlikte geliyor. O petek şehriyeleri, tek tek çubuklarla alıp, kasedeki sosa
batırdıktan sonra yiyorsun. Benim hoşuma
gitmedi. Penne makarnalarını haşladıktan
sonra bir kaseye dizersen, üzerine sos dökmeden tadı nasıl olur, öyle gibi
geldi. Kasedeki sosuna batirinca, hatta bulayinca
biraz yenilir hale geldi ama yine de ben çok sevmedim. Üstelik biraz soğuyunca, birbirlerine de
yapışıyorlar, ayırması zorlaşıyor, tadları da gidiyor. Beğenmediğin şeyin resmini niye koydun
derseniz, başka bir yerde raslamadığım, ilginç bir noodle türü idi, o
yüzden. Resimde ortadaki tabak, tam
bizim bazlama türünden bir şeydi. Hatta
aynısınin tıpkısı diyebilirim. O yüzden
de hoşuma gitti. En sağdaki tabak,
turpgillerden bir kök. Biraz tatlı,
biraz mayhoş, harika idi. Lobok, turp,
lotus, tatlı patates, ve daha böyle kök sebzelerden harikalar yaratıyorlar
burda. Bir çok başka lokantada da başka örneklerini gördüm. Brisbane'da da güzel Çin lokantaları var ama
bu türden detay lezzetleri orada bulamıyoruz.
Avustralya müşterisinin hoşuna gitmediği içindir belki de. Genel olarak "peteksi dizilmis penne
şehriye" (soldaki tabak) hariç, yemeklerin hepsi benim hoşuma gitti bu
lokantada.
Seve seve yememize rağmen, masadakilerin hepsini
bitiremedik. Buradaki adete göre gayet
doğal olduğunu bildiğim için, "artan yemekler ziyan olmasın, götür
eve" dedim kiza. Luoyang'daki
lokantaların çoğunda, plastik kap yerine naylon torba veriyorlardı. Torbaların icine kaşıkla dolduruyorlardı yine
insanlar ama hem doldurması zor, hem de görünüşü kötü oluyordu. Burada garson
plastik kaplar getirdi, misafirimiz kız da özenle doldurdu içlerine evine
götürmek için. Bazlamayı biz aldık, ertesi Çin seddini gezerken yerim
diye. Onu da yiyecek fırsat olmadı,
atmak zorunda kaldık sonunda.
Garsondan hesabı istedim, havada kalemle bir şeyler yazarmış
gibi yaparak hesap isteme işareti dünyanın her yerinde geçerli. Burda da garsonlar hemen ne istediğimi
anladılar. Kıza sordum, bahşiş birakmak
adet midir diye. "Kesinlikle
hayır" dedi. Çin'de hiç bir yerde
bahşiş bırakılmazmış.
"Yarın rehbere de bahşiş vermeyin" dedi. Yemek başında bu tur bahsini tartışmıştık. "Çin seddine ille sizi ben götüreyim gezdireyim" dedi ama biz istemedik. "Profesyonel bir rehberle temas kurmuştuk daha Luoyang'da iken, onu iptal etmek olmaz" dedik.
"Yarın rehbere de bahşiş vermeyin" dedi. Yemek başında bu tur bahsini tartışmıştık. "Çin seddine ille sizi ben götüreyim gezdireyim" dedi ama biz istemedik. "Profesyonel bir rehberle temas kurmuştuk daha Luoyang'da iken, onu iptal etmek olmaz" dedik.
Yemekten sonra eve nasıl gideceksin diye
sordum. Otobüsle gidecekmiş. Altıncı "Ring Road" civarında
oturuyorlarmış. Beijing kent merkezi,
altı tane "ring road" ya da çember ile sarılmış. Asagidaki harita ikinci, üçüncü, dördüncü ve
beşinci çemberleri gösteriyor. Birinci çenber, tam kent merkezini içeriyor
ama, nokta gibi olacağı için onu harita göstermemiş.
Aşağıdaki tabloda, bu çemberlerin şehir merkezine uzaklığını
ve de yapıldıkları yılları dizeledim.
Beijing'in nasıl ve ne hızla geliştiği hakkında bir fikir versin diye.
Çember
|
Merkezden ortalama uzaklık
|
İnşaat senesi
|
2
|
3.2 km (32.7 km uzunluğunda imiş, ordan
hesapladım)
|
1992
|
3
|
6 km (yukarıdaki haritadan göz kararı)
|
1985
|
4
|
8 km
|
2001
|
5
|
10 km
|
2003
|
6
|
20 km
|
2009
|
Haritayı aldığım kaynak: http://www.quora.com/What-are-some-similarities-and-differences-between-Chinese-cities-and-European-cities
Rakamların çoğu wikipediadan: http://en.wikipedia.org/wiki/Ring_roads_of_Beijing
Birinci çember 1950 lere kadar kullanılan bir tramvay yolu imiş. Ötekileri sonra yapmışlar, şehir "Çin mucizesi" ile birlikte büyümeye başladıktan sonra. Üçüncü çemberin içinde bina yükseklik sınırlaması var. Zaten o çember de ilk inşa edilmiş gibi gözüküyor. Onun içindeki ikinci çember on sene sonra yapılmış. Ben Beijing'e ilk geldiğimde, ki 90 li yıllardı, sanırım sadece üç çember vardı. Şimdi yedinci çember için planlar başlamış duyduğuma göre.
Neyse, bizim kızcağız, her sabah taa altıncı çemberden kent
merkezine otobüsle gelip gidiyormuş. Aslında 20 kilometre uzaklık o kadar fazla
değil ama trafik çok fazla olduğu için şehre gelmesi 2-2.5 saat
sürüyormuş. "Metroyu kullansan"
dedim, metro (çemberleri dolaştığı için herhalde, orasını anlayamadım), daha
uzun vakit alırmış. Beijing'de trafik
gerçekten korkunç. Ona biz de birinci
elden şahit olduk. Hafta sonu olmasına
rağmen yollar hep tıkanıktı. Ertesi gün
Çin seddinden dönerken, altıncı çemberden, şehrin merkezindeki otelimize
dönmemiz üç saat aldı. Rehberimizin
söylediğine göre bu müstesna bir durum da değilmiş, hep öyleymiş. Onlar
alışık. Hayatın bir parçası olarak
kabullenmişler. Şehrin merkezinde
çalışan insanların çoğu, altıncı çember hata onun da dışında oturuyorlar. Çünkü sıradan vatandaşın ödeyebileceği
kiralar, satın alabileceği katlar sadece oralarda (daha sonra Beijing emlak
fiyatları ve kiralara değineceğim). Her
gün 4-5 saatleri yollarda geçiyor demek ki.
Onu evine gönderdikten sonra Meliz’le etrafı
dolaştık. Bulunduğumuz caddeye,
“WanFujing” caddesi deniyor. Bir
kısmından araba geçmesi yasaklanıp sadece yayalara ve alışverişe ayrılmış. Şehrin hemen hemen merkezinde bir cadde. O akşam sadece Wangfujing çevresini
gezdik. İşte WangFujing caddesinde bir
resmimiz.
Aşağıdaki resimde de, caddenin öbür ucuna doğru
bakıyoruz.
Caddenin
uzakta ucuna kadar yürüyüp sağa dönünce, 400 metre sonra Tienanmen meydanına
varıyorsunuz (hani o 1989 senesinde yüzlerce kişinin ölümü ile biten olayların
sahnesi olan meydan). Daha caddenin
ucuna varmadan, sağa doğru bir sokak sapıyor.
İçi tamamen kebapçılar falan.
Özel bir sokak, kapısına da iki şirin heykel koymuşlar. Aşağıda gördüğünüz gibi turistler ikisinin
arasında fotoğraf çektirsin diye.
Sokağın
içine hemen girince sağda, bir döner kebapçı var. Xinjiang’eyaletinden gelme Uygurlar olabilir
demişti bir arkadaş başka bir zaman buraya uğradığımız zaman.
Kebapçıların Uygur olup olmadığını bilmiyorum ama afişte
“Türk kebabı” yazıyormuş. Fiyatı da 15
yuen yani 6 lira.
Çinliler böyle cadede satılan kebap türü gibi
şeyleri seviyorlar. Beijing’e iki sene
geldiğimden bu yana, bir cadde daha açılmış kebapçılara.
Bu yeni caddedeki kebap tezgahları portatif.
Akşam üstü kuruluyor, geceyarısı civarında sökülüp, ertesi sabah cadde eski
haline dönüyor. Arkasındaki binalar sıra
sıra lokanta, normal lokanta yani. Büyük bir
ihtimalle, bu tezgahları kuranlar da o lokantalar. Yoksa lokantacılar şikayet eder diye
düşündük. Ama burası Çin, öyle şikayet
falan kimse dinlemeyebilir icabında. Her ne ise. Bu yeni
kebapçılar caddesinden bir iki fotoğraf daha aşağıda:
Kebaplar
güzeldi ama o kadar yemiştik ki biraz önce, canımız bile istemedi. Biraz dükkanlardan alışveriş yapalım
dedik. Meliz de ben de seyahatte
yanımıza fazla şey almayı sevmeyiz. Bu
yüzden dört ay kalmak üzere Çin’e gelirken bile, sanki bir haftalığına bir yere
gidermişçesine iki bavulla geldik.
Cadde üzerinde Zara, Gap gibi tanıdığımız giyium kuşam dükkanları var. Zara’ya girdik. Avustralya ya da Türkiye’de ki bir Zara dükkanından farksız. Meliz kendisine bir şeyler aldı bir de bizim tercüman kıza Türk imalatı bir bluz aldık. İkimizi de şaşırtan, reyonlarda asılı Türk malı triko bluzlar olmasıydı. Beijing’de bir konfeksiyoncuda Türk mallarının rekabet edebilmesi sevindirdi bizi, bluzu Luoyang’daki bizim tercüman kıza hediye alalım dedik. Fiyatları merak ederseniz, triko bluzlar, hanım gömlekleri falan 300-400 Yuen (100-150 lira) civaarında idi.
Cadde üzerinde Zara, Gap gibi tanıdığımız giyium kuşam dükkanları var. Zara’ya girdik. Avustralya ya da Türkiye’de ki bir Zara dükkanından farksız. Meliz kendisine bir şeyler aldı bir de bizim tercüman kıza Türk imalatı bir bluz aldık. İkimizi de şaşırtan, reyonlarda asılı Türk malı triko bluzlar olmasıydı. Beijing’de bir konfeksiyoncuda Türk mallarının rekabet edebilmesi sevindirdi bizi, bluzu Luoyang’daki bizim tercüman kıza hediye alalım dedik. Fiyatları merak ederseniz, triko bluzlar, hanım gömlekleri falan 300-400 Yuen (100-150 lira) civaarında idi.
Alış veriş işinden sonra otelimize döndük. Otelin ortasında atriyum türü bir yer vardı. Orada bir çay kahve içtik. Bu atriyum çok hoşumuza gitti. Bir kaç kere orda keyif yapma fırsatımız oldu.
Aşağıdaki resim mesela son gün hava alanına gitmeden önce bir çay daha içeyim derken çekildi. Neyse, o gece de, atriyumda kahve içtikten sonra odamıza gittik yattık uyuduk. Çin seddi ve Yasak Şehir gezilerimizi de daha sonra anlatacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder