25 Mayıs 2015 Pazartesi

ÇİN NOTLARI #12 - Toprak altında yaşayan askerler ve insanlar

Geçen hafta sonu Xi'an kentine gittik.  Istanbul-Ankara arasina yakin bir mesafe.  Hızlı trenle iki saatten daha az sürdü.
Çin Kömür Makina Teknolojisi üzerine çalışan büyük bir kuruluş var Xi'an'da.  Daha önceleri teşrik-i mesaimiz olmuştu.  Baskan'a yazdım Xi'an'a geliyorum diye.  O da sağ olsun, ille benim enstitünün misafirhanesinde kalın diye israr etti, biz de kıramadık, öyle yaptık.  Sağ olsun bizi çok iyi ağırladı.  Şoförlü bir araba verdi orada kaldığımız üç gün boyunca emrimize.  Bu sayede bir çok yeri gezebildik.   Xi'an yakınında yaşayan geçmiş bir PhD öğrencim vardı.  O da beni görmek için sağ olsun geldi.  Böylece yanimizda hem şoförlü arabamız, hem de Çin'ce bilen PhD li rehberimiz vardı.


Yukarıdaki resimde, soldaki şoförümüz.  Şoförümüz genç gösteriyor ama on bir sene piyadelik yapmış.  Ordudan emekli yani.  Çin'de askerlik zorunlu değil.  Meslek gibi.  İsteyen asker oluyor, maaş ile askerlik yapıyor.  İstemeyen askerlik yapmıyor.  Zoraki askerden daha iyidir belki.

Sağdaki de eski PhD öğrencim, yeni meslekdaşım.  Çorba kaselerine ekmek ufalıyorlar.  Niçin öyle yaptıklarını daha aşağıda anlatacağım.

Xian'a Cuma sabahı gittik, Pazar akşamı döndük.  Eski öğrencim bir gün daha kalmamızı istedi.  Bizi Xian'a 160-km uzaktaki doğduğu şehre götürüp oraları göstermek istedi.  Dağ tepe temiz hava çok güzel yerler imiş.  Aslında gitmek de isterdim ama Pazartesi günü buraya dönmemiz gerekiyordu.  O yüzden gezi güzergahımıza sıkıştıramadık.  Bu arada ilginç bir şey öğrendim.  On dört yaşına gelene kadar mağara içinde yaşamışlar.  Öyle ilkel taş devri mağarası değil tabii ama en nihayetinde yine de mağara.  Aşağıda internetten indirdiğim bir mağara evini göreceksiniz.


Talebemin gösterdiği kendi eski evlerinin fotoğrafı da bundan çok farklı değildi. Mağarada yaşamak nasıldı diye sordum.  O kadar da kötü değilmiş.  Bir kere, normal evlere göre, sıcaklık daha dengeli tabii.  Yazları serin, kışları da sıcak olurmuş -- nisbeten.  Kışları da yine de geceleri çok soğuk olduğundan, taş yataklarının altına kor kömür yayarlarmış, gece sıcak tutsun diye.  Aşağıdaki fotoğrafı da internetten indirdim.  Gidebilseydik, kendi fotoğraflarımız da olacaktı ama bir dahaki sefere.

Mağarada yaşamanın en kötü yani, akar şu olmaması imiş.  Özellikle soğuk kış günlerinde bunun doğurabileceği meseleri tasavvur edebilirsiniz.  Dışarıda bir kube şu koysan, donar zaten.  Sabah abdesti için  dışarıdaki buzu kırıp içinden maşrapa ile şu alacaksınız her sabah.  Bunun gecesi de var.  Allah kolaylık versin hala öyle yaşamak zorunda olanlara. Gelince buradaki arkadaşlardan biri ile konuştum.  Onun ailesi de o 8 yasına gelene kadar benzer bir mağarada yaşarlarmış.  Zaten hayal meyal hatırladığı ve büyük bir ihtimalle aklında hep neşeli yanları kaldığı cefasını unutmuş olacağı için, onun mağara evleri hakkındaki hatıraları daha olumlu idi.

O zamanlar, erkek çocukları ergenlik yasına yaklaştığında, aileleri onun için bir mağara yeri bulurlarmış.  Mağara yeri demek ne demek, bir dağın yamacı yani.  Çocuk boş vakitlerinde yavaş yavaş orayı kazar, ev haline getirirmiş.  Daha önce bu blogta yazmıştım.  Luoyang'da evlenirken, erkek tarafından yeni çiftin yaşayacağı evi almalarının beklendiğini.  Bu belki de, ev dediğin bina değil aslında mağara iken yerleşmiş bir alışkanlık.  Mağaranın mali yükü daha az tabii.  Zaten evlenecek çocuk kendisi yapıyor işin çoğunu.  Ama adet öyle kalmış.

Burada fabrikada çalışan Amerikalı bir metallurjist var.  Yirmi yirmibeş senedir Luoyang'a gelip gidiyormuş.  İlk geldiği senelerden beri her şeyin cok değiştiğini, o zamanlar insanların mağaralarda yaşadığını söylemişti.  Ben ona inanmamıştım.

Demek ki haklı imiş.  Çin'de herşeyin ne kadar çabuk geliştiğinin bir başka örneği olarak bunu aktardım.  Gerçekten çok hızlı değişiyor herşey.  Ben Luoyang'a ilk kez 15 sene önce gelmiştim.  O zaman mağara evler yoktu ya da ben farketmemiştim.  Ama o zamandan bu zamana şehirin tanınılmaz bir şekilde değişmiş olduğunu biliyorum.  Bu sadece Luoyang değil, Cin'in her yeri için geçerli.  Genellikle gençler böyle hızla değişen bir hayat içinde büyümüşler, o nedenle yadırgamıyorlar.  Ama biz yaştakiler ve daha da ihtiyarlar, değişimin hızı karşında eski basit günlerin nostaljisine kapılmadan edemiyorlar.  Belki de bu yüzden, Mao'yu seven sayanlar daha çok ihtiyarlarmış.  Gençler Mao hakkında pek iyi düşünmüyor, kısa kısa konuşmalarımızdan anlayabildiğimi kadarı ile.

Aslında gençler politika ile hemen hemen tamamen ilgisizler.  Ilgili olup da benimle konuşmak istemiyor olabilirler tabii ama sanmıyorum.  Genç insanların depolitizeliği dünyanın her yanında görülen bir fenomen.  Belki de böylesi daha iyi.  Herkes kendi işine odaklansa, kendi işini iyi yapmaya özen gösterse, belki de siyaset de kendi kendine düzene girer.

Toprak altında yaşayan insanlar ve askerler diye başlık atmıştım.  İnsanlardan bahsettik ama askerlere sıra gelmeden benim öğle paydosu bitti.  Bir dahaki sefere devam ederim.  Ama önce bizim şoförle eski talebenin en üstteki resimde kaselerine ne ufaladıklarını anlatayım.

Buraya has bir yemekmiş.  Masaya birer tane düz ekmek birer tane de kase geliyor.

Önce o ekmekleri önündeki kaseye ufalıyorsun.  Aşağıda benim kaseyi görüyorsunuz.  Şoför benim kaseye baktı, kafasını salladı olmaz diye.  Çok daha ufak olması gerektiğini söyledi.  Onun kasesindeki ekmekler sahiden de ufak lokma değil kırıntı gibi idi.  Ben boylesini daha çok seviyorum dedim.

Bütün ekmekler ufalandıktan sonra, kasenin üzerine tekrar kapağını kapatıyorsun, garson gelip alıyor.  İçine kaynar kazandan et suyu ve haşlanmış et koyuyorlar. Benimki kuzu eti idi.  Meliz dana eti aldi.  Diğerleri de kuzu eti aldı.  En güzel kuzu eti ile oluyormus.  Az sebze de var içinde.  Bizim kuzu haşlamanın Çin'deki amcaoğlu yani.  Yanında bir ufak tabak içinde acı biberli salça ve de marine edilmiş sarımsak geliyor.  Onları da kendi ağız tadına göre haşlamanın içine karıştırıyorsun.  Sonunda şöyle bir şey çıkıyor.

Tadı nefisti.  Afiyetle yedim. Burda bitiriyorum, bloga sonra devam edeceğim.

Hiç yorum yok: