4 Mayıs 2015 Pazartesi

ÇİN NOTLARI #9 – LUOYANG’DA DOĞUM GÜNÜ

60. doğum günümü Luoyang’da kutladım.  Mühendis Wu’ya söyledim bugün bir yaş daha yaşlandım diye.  “Altmışını geçmişsen niye çalışıyorsun” dedi.  Çin’de 60 ından sonra kimse çalışmazmış.  Eğer bir kaç hafta önce Çin’deki emeklilerin hayatından bahsettiğim blogu okumuşsanız, bunun böyle olduğunu zaten hatırlayacaksınız.  Wu’nun babası 51 yasındaymış.  Hala çalışıyormuş ama, “bir an önce emekli olsam da, evde torunlarımla ilgilensem” diyormuş durmadan.  Wu’ya Avustralya’da mecburi emeklilik yaşı diye bir şeyin artık olmadığını söyledim.  On sene kadar öncesine kadar insanlar 65 yasına geldiklerinde isteseler de istemeseler de mecburen emekli oluyorlardı.  Ama şimdi, birisi 70 yaşına da gelse, eğer işinin gereklerini yerine getirebiliyorsa, emekli olmaya zorlanamıyor.  “Tabii” dedim Mühendis Wu’ya, “bu durum bazı sorunlar da yaratabiliyor.  Mesela, bizim üniversitede, evvelden belli bir yaş haddi vardı, insanlar emekli oluyorlardı, yeniler geliyordu, kan tazeleniyordu.  Şimdi, durum değişti.  Üniversite işi, özellikle  tüm sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmayan insanlar açısından,  fazla meşakkatli bir meslek olmadığı için, bazıları artık talebelere ve üniversiteye yaptıkları katkılar giderek azalmış da olsa emekli olmak istemiyorlar.  Bu da üniversite yönetimi için sorun yaratıyor.”  Mühendis Wu’ya bunu anlatmam, biraz uzun sürdü aramızdaki lisan kopukluğundan dolayı (Wu’da ingilizce var ama az, bende Çince hiç yok).  Ama sonunda meseleyi kavradı.  Bir müddet düşündü.  “Gerçi” dedi, “ben o yaşa gelsem, hala çalışmaya devam etmek isteyeceğimi hiç sanmıyorum.”  Ben "kimbilir belki" dedim, “şimdi gençsin, o yaşlar çok uzaklarda gözüküyor, zamanla görüşlerin değişebilir.”

Yemekten sonra ofise döndük.  Muhendis Wu şimdi portatif yatağını açtı, telefonunu kurdu, yattı uyuyor, ben de bunları yazıyorum. Katta kimse yok, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi.



 VPN bağlantısı bugün biraz sıkıntılı, Google blog sayfasına giremedim o yüzden.  En azından metni hazırlayayım, bugün olmazsa yarın yüklerim.

Akşam kaldığımız firmanın misafirhanesinde (misafirhane diyorum ama beş yıldızlı otel gibi) yemeğimizin sonuna doğru, ışıklar söndü, garson kızlar üzerinde altı tane mum yanan bir pasta bir de kocaman bir buket çiçekle girdiler salona.  Sevgili karıcığım bana sürpriz olarak onları örgütlemiş, ahçı ve garsonlarla ile anlaşıp siparişi gündüzden vermiş.  Bana da gerçekten tam süpriz oldu.
Aşağıda beni görüyorsunuz ellerimde çiçekler ve yanımda garson kızlarla birlikte.


Doğum günü pastası ve çiçekle beraber bir koca kase de özel bir çorba getirmişler.  Bu, özellikle “ilerleyen yaşlarda” doğum günlerinde içilmesi adet olan bir çorba imiş.  Adı “Uzun Hayat Çorbası”.  Et suyuna çok ince tel şehriye ve başka bir kaç şey katmışlar, içine de bir bütün yumurta kırmışlar.  Yumurta çorbanın içinde pişmiş.  Aşagıda gördüğünuz gibi bir çorba olmuş.  Çorbanın işlevini görmesi için hepsini yemem gerekiyormuş.  Ben de hepsini yedim.  İşte aşağıda çorbaya başlarken:

Doğum günü hediyem de çok özel idi.  Sevgili Meliz düşünmüş taşınmış Halim’e Luoyang’dan ne alayım diye. Sonunda çok değişik bir doğum günü hediyesine karar vermiş.  Onun ders verdiği birinci sınıflardan birinda, lösemi hastası olan bir küçük kız vardı.  Çok tatlı bir kız ve insanin içi parçalanıyordu onu görünce.  Sevgili Meliz işte benim doğum günüm vesilesi ile o kızcağıza bir elbise ayakkabı takım almış.  Kızın fotoğrafını bana getirdi.  Kız çok sevinmiş. Ben de çok sevindim ve bu hediyeyi hayatımda aldığım en değerli doğum günü hediyelerinden birisi olarak hatırlayacağım.  (Not: Fotoğraf yeni giysilerle çekilmemiş.  Meliz onları doğrudan annesine vermiş kadın kızını okuldan almaya gelince. )


Hiç yorum yok: